Tarih: 23.04.2025 16:38

Sandığın Güvenliği, Demokrasinin Teminatıdır

Facebook Twitter Linked-in

 

Her seçim döneminde, sokaklarda, ekranlarda, sosyal medyada hep aynı cümleyi duyarız: "Seçimler demokrasinin şölenidir." Ne güzel bir temenni… Ancak bu şölenin gerçekten kutlamaya değer olması için, içinde bulunduğumuz seçim süreçlerinin adil, şeffaf ve güvenilir olması gerekir. Ne yazık ki son yıllarda bu konuda kamuoyunda oluşan güvensizlik, demokrasiye olan inancı da sarsmaya başladı. Bu yüzden artık sözle değil, icraatla güven tazeleme zamanı.

 

Öncelikle, parmak boyası uygulaması gibi geçmişte güven sağlayan yöntemler yeniden gündeme gelmeli. Evet, teknolojimiz gelişti, sistemler dijitalleşti ama bazen en basit yöntem, en büyük güveni sağlar. Seçmenin birden fazla oy kullanmasının önüne geçmenin en somut yolu budur ve halkın gözünde de somut bir semboldür.

 

Seçmen kütüklerinin düzenli ve şeffaf biçimde güncellenmesi ise bir diğer öncelikli adım olmalı. Her seçimde “ölü seçmenler” ya da “mükerrer kayıtlar” gibi iddialarla karşılaşıyoruz. Bu durum, yalnızca teknik bir hata gibi gözükse de, halkın gözünde seçimlerin meşruiyetini gölgeleyen çok ciddi bir meseledir.

 

Seçim güvenliği dendiğinde sadece teknik konular değil, idari baskılar da akla geliyor. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da zaman zaman gündeme gelen jandarma ya da mülki amirlerin muhtarlar üzerindeki etkisi ciddi bir şekilde araştırılmalı. Bu tür baskıların önüne geçmek adına, siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan köy koordinasyon grupları kurulmalı. Bu gruplar, hem seçim sürecini denetleyebilir hem de bölgedeki vatandaşın kendini yalnız hissetmesini engelleyebilir.

 

Güvenlik güçlerinin seçim günü görev yapması elbette ki kaçınılmaz. Ancak bu görev, halkın iradesine gölge düşürmeyecek bir şekilde organize edilmeli. Sandığın başında değil, sandığın uzağında durmalı güvenlik kuvvetleri. Seçmenin gözü önünde değil, gerektiğinde müdahale edecek mesafede...

 

Sandıklarda ise tüm siyasi partilerin temsilcilerinin bulunması, seçim şeffaflığının en temel dayanaklarından biridir. Tarafsızlık bu şekilde sağlanır, şaibeler bu şekilde bertaraf edilir. Aynı şekilde, YSK mührü olmayan oy pusulalarının geçersiz sayılması kuralı asla esnetilmemeli. Bu tip küçük görünen esneklikler, büyük tartışmaların fitilini ateşleyebilir.

 

Seçim sürecinde en çok tartışılan konulardan biri de devletin imkanlarının iktidar lehine kullanılmasıdır. Bu endişeyi ortadan kaldırmak için seçim döneminde İçişleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanlarının görevden alınması elzemdir. Bu bakanlıklar, seçimlerin tarafsızlığı için kilit önemdedir. Aksi takdirde "devletin gücü, partinin gücüyle birleşti" algısı doğar ki bu da demokrasimize en büyük zarardır.

 

Seçim takvimi başladığında, açılış törenleri, temel atmalar, toplu açılışlar gibi etkinliklere son verilmesi gerekir. Seçim propagandası, kamu kaynaklarının gölgesinde yapılmamalı. Eşit şartlarda yarışılmalı ki kazanan gerçekten halkın iradesiyle belirlenmiş olsun.

 

Ve son olarak, seçimden bir gün önce tüm propaganda malzemeleri ortadan kaldırılmalı. Seçmen, son 24 saatte yalnızca kendi vicdanı ve aklıyla baş başa kalmalı. Sessizlik, bazen en güçlü karardır.

 

Unutmayalım; sandık, sadece bir kutu değildir. O kutu, milletin iradesinin kutusudur. İçine atılan her oy, geleceğimizin harcına karışır. Seçimlerin güvenli, şeffaf ve adil bir şekilde yapılması, yalnızca yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki bir mecburiyettir. Bu mecburiyet yerine getirilmediği sürece, kazanan kim olursa olsun, kaybeden demokrasimiz olur.

 

Sandığa güven olmazsa, sandığa gitmenin de bir anlamı kalmaz.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —