Demokratik parlamenter sistemlerde, toplumsal veya siyasal krizlerin çözümü için en etkili ve meşru yol seçimlerdir. Çünkü halk, en nihayetinde hakemdir. Seçim, sadece yöneticileri belirlemek değil; aynı zamanda toplumsal mutabakatı sağlama, demokratik meşruiyeti yenileme ve krizleri aşma aracıdır. Ülkemiz, son yıllarda ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda ciddi zorluklarla karşı karşıyadır. Bu durum, seçimlerin artık kaçınılmaz hale geldiğini göstermektedir.
Bugün Türkiye, çok yönlü bir göç dalgasının merkezinde yer almaktadır. Komşu ülkelerden gelen sığınmacıların sayısı artık milyonlarla ifade ediliyor. Suriye’den gelen göçmen sayısının net olmamakla birlikte 7-8 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu kişilerin birçoğunun kimlikleri ve geçmişleri belirsiz. Toplumun bazı kesimlerinde, güvenlik endişeleri her geçen gün daha da artmakta. Yalnızca Suriye değil; Pakistan, Afganistan, Bangladeş, İran ve Afrika’nın çeşitli ülkelerinden gelen on binlerce insan, kontrolsüz biçimde ülkemizde dolaşmakta. Bu durum, sosyal dokuyu zorlamakta, güvenlik risklerini artırmakta ve kamuoyunda derin kaygılara neden olmaktadır.
Ayrıca, Suriye özelinde yaşanan gelişmeler de dikkatle izlenmelidir. Görünüşte ABD ve İsrail eksenine kaymış gibi görünse de bu ülke, içten içe yeni krizlerin eşiğindedir. Türkiye, sınır güvenliğini yeniden tesis etmeli, düzensiz göçle mücadeleyi etkin hale getirmelidir. Tüm bu gelişmeler, ülkemizin içinde bulunduğu tehlikeli ortamın bertaraf edilmesi için acilen bir seçim sürecine girilmesini zorunlu kılmaktadır.
Sadece güvenlik değil; ekonomi, dış politika, eğitim ve tarım gibi temel alanlarda da derin sorunlar yaşanmaktadır. Enflasyon ve hayat pahalılığı halkı zor durumda bırakırken, uluslararası alanda da ciddi bir itibar kaybı söz konusudur. Tarım üretimi, tekstil ve elektronik sanayi gibi sektörler can çekişmektedir. Eğitim sistemimiz ise hem ilköğretim hem de yükseköğretim düzeyinde büyük bir reforma ihtiyaç duymaktadır. Bu tablo karşısında toplumun yeniden umutlanması, bir yönetim değişikliğiyle mümkündür. Bu nedenle bir "kan değişimi", yani seçim artık ertelenemez bir ihtiyaçtır.
Ancak seçim süreci de güvenilir ve adil olmalıdır. Şeffaf ve güven veren bir seçim atmosferi için birtakım önlemler alınmalıdır:
Seçmen kütükleri titizlikle gözden geçirilmeli ve güncellenmelidir.
Parmak boyası uygulaması mutlaka geri getirilmelidir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, partilerin köy heyetleri oluşturmalarına izin verilmelidir.
Tüm siyasi partilere, sandık başlarında müşahit bulundurma hakkı eşit şekilde tanınmalıdır.
Seçim sürecinde Ulaştırma, İçişleri ve Adalet Bakanları görevlerini bağımsız kişilere devretmelidir.
Valiler ve kaymakamlar, özellikle kırsal bölgelerde muhtarlar üzerinde baskı kurmamalıdır.
Seçim döneminde temel atma törenleri, tesis açılışları, karşılama ve uğurlama etkinlikleri kesinlikle yasaklanmalıdır.
Güvenlik güçleri, seçim sandıklarının belli bir mesafesinde konumlandırılmalı, halk üzerinde psikolojik baskı oluşturmamalıdır.
Afiş, bayrak ve benzeri propaganda materyalleri seçimden bir gün önce kaldırılmalı, seçmenler baskı ve yönlendirmeden uzak bir şekilde sandığa gitmelidir.
Bütün bu tedbirler, seçimlerin şaibesiz ve milli iradenin tam anlamıyla yansıdığı bir ortamda yapılması için gereklidir. Demokrasi, sadece sandıkta değil, seçim sürecinin her aşamasında adaletli ve eşitlikçi bir ortamın sağlanmasıyla mümkündür. Artık vakit kaybetmeden, halkın iradesine başvurmanın ve bu iradeyi sağlıklı bir şekilde sandığa yansıtmanın zamanı gelmiştir.
TÜİK ve ENAG’ın açıkladığı enflasyon oranlarına ilişkin açıklama yapan Yerli ve Milli Parti Genel Başkanı Teoman Mutlu, “Devletin kurumu bir enflasyon oranı açıklıyor ancak bağımsız kuruluşların
Adalet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Vecdet Öz, 25 siyasi partinin katılımıyla kurulan “Ulus Birliği” ittifakının yola çıktığını duyurdu.
Son anketten dikkat çeken sonuç: Erdoğan üç isme de kaybediyor
Başkan Tugay'dan kentsel dönüşüm için 6 maddelik çözüm önerisi
Başkan Tugay: Türkiye kaybettiği her şeyi tekrar geri kazanacak
Polonya Parlamentosu tarafından Kırım Tatar Sürgünü'nün soykırım olarak tanınması sonrasında açıklamalarda bulunan Ukrayna Milletvekili Mıkola Knyajıtskıy, dünyanın 18 Mayıs 1944 Sürgünü'nü soykırım olarak tanıması gerektiğini ge
Başkan Tugay AB Delegasyonu’na İzmir’in “iklim nötr” çalışmalarını anlattı
Belediyeler için yeni yasa önerisine Tugay'dan yanıt: Tarihi bir hata olarak görüyorum
Hukukçu Çalıkuşu: 'Lozan Türkiye’nin tapusudur ama tabusu değildir’