Osman DOST


86 Milyon Tek Yürek: Türkiye Cumhuriyeti’nin Gücü Birliğinden Gelir

86 Milyon Tek Yürek: Türkiye Cumhuriyeti’nin Gücü Birliğinden Gelir


 

Tarih boyunca Türk milletine karşı sevgisiz ve hatta nefret dolu duygular besleyen topluluklar hep olmuştur. Oysa Türkler, insanlık tarihinin en köklü ve en parlak sayfalarına sahip bir millettir. Asırlar boyunca sayısız beylik ve devlet kurmuş, her biriyle dünyaya adalet, düzen ve medeniyet götürmüşlerdir.

 

Bu görkemli geçmişin en önemli miraslarından biri kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu’dur. 1299 yılında, küçük bir Anadolu beyliği olarak Osman Gazi’nin önderliğinde kurulan Osmanlı Devleti, kısa sürede üç kıtaya yayılan dev bir imparatorluğa dönüşmüştür. 623 yıl boyunca hüküm süren bu devlet, sadece savaş meydanlarında değil, adalet, kültür ve hoşgörü alanlarında da iz bırakmıştır.

 

Osmanlı, fethettiği topraklarda asla zulüm ve baskı politikası uygulamamıştır. Tam tersine, her millete kendi inancını, dilini ve kültürünü koruma hakkı tanımıştır. Bugün Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Kafkaslar’dan Kuzey Afrika’ya kadar Osmanlı mirasının hâlâ konuşuluyor olmasının nedeni, işte bu adalet anlayışıdır.

 

Ne var ki Osmanlı, İngiltere, Fransa, İspanya veya Hollanda gibi sömürgeci güçlerin yaptığı gibi kendi dilini veya kültürünü zorla dayatmamıştır. Avrupa devletleri işgal ettikleri topraklarda kendi dillerini, dinlerini ve örflerini zorla kabul ettirirken; Osmanlı, yönettiği halklara “sen de bu toprakların sahibisin” demeyi tercih etmiştir. Bu durum, belki Türkçenin yayılmasını sınırlamış ama insanlık tarihine eşine az rastlanır bir hoşgörü örneği bırakmıştır.

 

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Osmanlı’nın ardından kalan miras, Anadolu topraklarında yeniden filizlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, farklı kökenden gelen milyonlarca insanın ortak paydada buluştuğu güçlü bir devlettir. Bugün 86 milyon vatandaş, aynı bayrak altında kardeşçe yaşamaktadır.

 

Boşnak, Gürcü, Tatar, Çerkes, Kürt, Rum, Ermeni, Süryani… Her biri bu ülkenin renkleridir. Son yıllarda dünyanın dört bir yanından gelen Fransız, Alman, Rus, Belaruslu, Romen ve Ukraynalılar da bu mozaiğe yeni tonlar eklemiştir. Hepsi bir arada, aynı topraklarda huzurla yaşamaktadır.

 

Bu çok kültürlü yapının içinde herkes kendi dilini, geleneklerini ve yaşam tarzını sürdürebilir. Ancak bizi bir arada tutan en büyük ortak payda, Türkçe’dir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes — kökenine, diline, inancına bakılmaksızın — “Türk vatandaşı”dır. Bu kimlik, etnik bir tanım değil; ortak bir kaderin, ortak bir hedefin ifadesidir.

 

Nasıl ki Amerika’da yaşayanlara “Amerikalı”, Fransa’da “Fransız”, Almanya’da “Alman” deniyorsa, Türkiye’de de bu toprakların insanına “Türk” denir. Çünkü bu kelime, sadece bir milleti değil, aynı zamanda bir birlik ruhunu, ortak geçmişi ve gelecek umudunu temsil eder.

 

Bugün Türkiye Cumhuriyeti, 86 milyon insanıyla birlikte bölgesinin en güçlü ve en umut verici devletlerinden biridir. Bu güç, ne ekonomik ne de askeri kapasiteden ibarettir. Bu güç, en zor zamanlarda bile birbirine kenetlenen bir halkın, aynı kaderi paylaşma bilincinden doğmaktadır.

 

Unutmayalım ki bizi biz yapan şey, farklılıklarımızı değil; ortak değerlerimizi kucaklamamızdır. Türk milleti, tarih boyunca her zorlukla baş etmiş, her seferinde küllerinden yeniden doğmuştur. Bugün de aynı ruhla, aynı inançla geleceğe yürümektedir.