Osmanlı İmparatorluğu, asırlarca üç kıtada hüküm sürmüş ve geniş bir toprak parçası üzerinde iz bırakmıştır. Ancak, Osmanlı'nın sonunu siyasi iç çekişmeler ve dış güçlerin müdahaleleri getirmiştir. 1299'da kurulan Osmanlı İmparatorluğu, zamanla iç ve dış etkenlerle zayıflamış ve sonunda kendi topraklarına çekilmek zorunda kalmıştır.
Emperyalist güçler, bu zayıflamayı fırsat bilerek, ajanlar, misyonerler ve içimizdeki temsilcileri aracılığıyla Osmanlı topraklarında istikrarsızlık yaratmaya çalışmışlardır. Özellikle aşiretler, şeyhler, tarikatlar ve cemaatler, iç karışıklıkları körüklemek amacıyla kullanılmış, çeşitli isyanlar teşvik edilmiştir. Bu süreç, 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun’a çıkmasıyla önemli bir dönemeç almıştır. Erzurum ve Sivas Kongreleri sürecinde bile, dış destekli misyonerlik faaliyetleri devam etmiştir.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti, yabancıların elinde bulunan limanlar ve diğer kurumları birer birer devletin denetimine almıştır. Bu adım, Türkiye'nin bağımsızlık ve egemenliğini pekiştirmiştir.
Kurtuluş Savaşına hiçbir şekilde hazır olmayan, harp yorgunu topu tüfeği olmayan bir halk tarafından kazanılmıştır. Savaşta, sırtında elbisesi, ayağında ise yırtık çarığı bile olmayan insanlar, büyük bir direniş göstererek ülkeyi özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. Bir zamanlar geniş bir imparatorluğun parçası olan bu topraklar, 1923'te Türkiye Cumhuriyeti olarak şekillenmiştir. Bu zaferin ardından, Türkiye’de büyük bir kalkınma hamlesi başlatılmıştır. İlk olarak kara ve demir yolları yapılmış, hastaneler, okullar, üniversiteler ve fabrikalar inşa edilmiştir. Sanayi yatırımlarına yönelik finansman sağlamak için bankalar kurulmuş ve ülkenin ekonomik altyapısı güçlendirilmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nda yalnızca Türk halkı değil, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan soydaşlarımız da cephede bizimle birlikte savaşmış, bu toprakları vatan haline getirilmiştir. Yüzyıllardır iç içe yaşamış olan Lazlar, Kürtler, Çerkesler, Arnavutlar, Boşnaklar, Tatarlar, Gürcüler, Abhazalar, Süryaniler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve daha pek çok farklı etnik kökenden insanlar, bu topraklarda bir arada yaşamış ve birçoğu vatandaş olmuştur.
Dil, din veya siyasi görüş farklılıkları ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes eşit haklara ve hukuka sahiptir. Herkes istediği yerde yaşayabilir, istediği işi yapabilir. Emperyalist güçler, PKK gibi bazı grupları iç karışıklıklar yaratmak için kullanmaya çalışsa da, Türk halkı ve tüm vatandaşları etle tırnak gibi bir arada yaşamaya devam etmektedir. Bu birliği bozamazlar. Bizler, farklılıklarımızı zenginlik olarak kabul edip, ortak bir paydada buluşmayı başarabilen bir milletiz. Emperyalistlerin oyunlarına karşı, hep birlikte direneceğiz ve bu toprakları koruyacağız.