Prof.Dr.Esfender KORKMAZ

Tarih: 18.05.2025 00:03

Bütçeden yine gözyaşı

Facebook Twitter Linked-in

Ocak-Nisan dört aylık bütçe uygulama sonuçları açıklandı. Bu dört ayda Bütçe açığının bütçe giderleri içindeki payı yüzde 20,8’dir. Bugünkü ekonomi yönetiminin ekonomik istikrar için olmazsa olmaz şartı mali disiplin idi. Her lafın başında “rasyonel politikalar” denildi. Bütçe tasarruf genelgesi açıklandı. Ancak tersine bütçe açıkları arttı. Bu durumda ekonomi yönetimi başarısız demektir.

Hepimizin çok kullandığı Ziya Paşa’nın sözünü hatırlatmak gerekir. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”

Bu durumda ekonomi yönetimi güven oluşturamadı. Sıcak para girişi bir süre idare etti. Ama ekonomimiz daha çok kırılgan hale geldi. Hükümetin ve ekonomi yönetiminin diğer yaptıkları algı yaratmak ve beklentileri yönetmekle sınırlı kaldı. Daha çok güven kaybetti ve enflasyon beklentilerinde olduğu gibi beklentiler de kötüleşti.

Merkez Bankası da ekonomi yönetiminin bir parçasıdır. Merkez Bankası doğru para ve faiz politikası uyguluyor. Ama güven için yetmiyor. Dahası ister istemez, dezenflasyonist politikalar reel sektörde daralma yaratır. Yarattı da. Dezenflasyonist politikaların ömrü en fazla üç yıldır. Bunun içindir ki İMF’nin istikrar programları da 3 yıllıktır. Daha devam ederse, iflaslar ve dönmeyen krediler krizi derinleştirir.

foto100-001.jpg

Kaynak: TÜİK-Nisan ayı finansal yatırım araçlarının reel getiri oranı

 

Dört aylık bütçede yatırımların payı yüzde 5,9 oldu. Zaten Mehmet Şimşek’te yatırımların kısılacağını söylemişti. “Fiziki gerçekleşmesi yüzde 60-70’in üstündeki yatırımlara ödenek verilecek. Bunun dışında, örneğin fiziki gerçekleşmesi yüzde 20 olmuşsa, bu türdeki yatırımların ödenekleri için acele edilmeyecek ve yıllara yayılacak.” demişti. Kamu yatırım yapmadı ve fakat yine de bütçe açıkları arttı.

Dezenflasyonist politika aracı olarak yatırımların durdurulması çok yanlıştır. Çünkü kamu yatırımların toplam talebi artırma etkisi, doğrudan kamu cari harcamalarından daha düşüktür. Dahası fiyat istikrarı için kamu ve özel sektör yatırımlarının kısılması, enflasyon sonrası toplam arzın düşmesine ve bu yolla istikrarın tekrar bozulmasına neden olur.

Bütçe açıklarını kapamak için devlet bütçe borçlanma sınırı içinde yeniden borçlanacaktır. Medyada bunu faiz lobisine bağlayan haber ve yorumlar vardı. Bu yorumlar da çok yanlıştır.

Çünkü; devlete borç verenler reel faiz almadı. Devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) nin ikinci el satışını düşünmezsek, TÜİK verilerine göre DİBS faizleri eksi oldu ve reel kayıp getirdi.

DİBS reel getirisi şöyle oldu;

Devlete borç verenlerin eksi reel faiz alması, aynı oranda devlete gelir aktarması demektir. Bir nevi vergi etkisi yapar.

İç borçlanmanın negatif etkisi, özel sektörü finansal dışlama etkisi nedeni ile ortaya çıkar.

Devletin ve özel sektörün ihraç ettiği menkul kıymetler aynı piyasada satılmaktadır. Kamu sektörü menkul değerleri özel sektöre göre daha az riskli kabul edilir. Özel sektör daha zor ve daha yüksek maliyetle borçlanır. Özel sektörün yatırımları ve harcamaları düşer. Bu etkiye “finansal dışlama etkisi =financial crowding out” denilir.

Ekonomide tasarruf oranı düşük ise, popülist amaçlı olarak devlet bütçesinde açıkların artması, ekonomide kıt kaynaklar için özel sektörle devlet arasında rekabet yaratır. Bu durumda üretim ve kaynak kullanımını değişir ve gelirin yeniden dağıtılması ortaya çıkar. Türkiye de gelir dağılımının bu kadar bozulmasının bir nedeni de budur.

Öte yandan, devlet borçlanma yoluyla özel sektör üretimine destek olacak kamu altyapı yatırımları ve tamamlayıcı yatırımlar (örneğin, otomobil üretimine destek otoparklar) yapmışsa veya özel yatırımlara teşvik vermişse dışlama etkisi telafi edilmiş olur. Ama şekil üzerinde görüldüğü gibi Türkiye de devlet yatırımları düştü.

Çok merak ediyorum, bu dediklerimi yapmak zor değil. Ama önemli olan neden yapılmıyor? Acaba biz akademisyenler mi öğretemedik, yoksa bunları yapmak birilerinin işine mi gelmiyor?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —