Prof.Dr.Esfender KORKMAZ


Ekonomide doğru olarak ezberlenmiş yanlışlar

Ekonomide doğru olarak ezberlenmiş yanlışlar


Halk arasında ve hatta bazen politika yapıcılar arasında sıkça tekrarlandığı için “doğruymuş” gibi kabul edilen ama aslında yanlış ya da eksik ekonomik yargılar var.

GSYH’DA BÜYÜME VE SERVET ARTIŞI

GSYH’de büyümeyi ihtiyatlı yorumlamak gerekir. Büyüme bazen GSYH artışından daha büyük Net Milli Hasıla kaybına neden olabilir.

Örneğin, bir kimya fabrikasının yarattığı katma değer 1.000TL ise ve fakat bu fabrikanın bacasından çıkan gazlar nedeni ile çevrede tarımsal hasılatı düşürmesi, atıklarının nehire verilmesi nedeni ile balık ölümleri gerçekleşmesi ve dolayısıyla insan sağlığında kayıplar da 1.200TL ise, büyüme yaratılan katma değerden daha yüksek milli hasıla kaybına neden olmuş demektir.

Yine, bir binanın yıkılmasında makine ve işçi çalışır. Katma değer ortaya çıkar. Büyüme olur, ancak yıkılan bina kadar net milli hasıla kaybı olur.

Net Milli Hasıla (NMH), bir ülkenin belirli bir dönemde (genellikle bir yılda) ürettiği tüm nihai mal ve hizmetlerin fiziksel sermaye yıpranması (amortisman) düşüldükten sonraki gerçek ekonomik gelirini gösteren makroekonomik bir büyüklüktür.

Fert başına büyüme refah artışını da göstermez. Göstermesi için büyümenin kapsayıcı olması ve gelirin adil dağılması gerekir. Tersine zengin daha zengin fakir daha fakir olabilir. Söz gelimi bir köyde 100 kişi yaşıyor. Köyün GSYH’sı 100 bin liradır. Fert başına GSYH 1000 lira olur. Köyde bir kişiye çıktı.Eline100 bin lira geçti. Köyün toplam geliri 200 bin lira oldu. Ortalama hesaplarsak fert başına gelir 2000 liraya çıktı. Yani fert başına gelir yüzde 100 arttı. Ama fiili olarak Bir kişinin geliri 101 bin lira oldu. Diğer 99 kişinin geliri bin lirada kaldı. Bu durumda medyan gelir aynı kaldığına göre, gelir dağılımı aşırı bozulmuş oldu.

FAHİŞ KİRA ARTIŞI

Beş yıl önce, 400 bin liraya satılan bir konutun bu günkü değeri 4 milyon liraya çıktı. Yıllık kirayı konut değerinin yüzde 5’i kadar alırsak, konut sahibi parasını 20 yılda amorti eder. Beş yıl önceki aylık kira parası,1.666,7 liradır.

Bu kira parasında da iki yıl yüzde 25 ile sınırlı artış yapıldı. Kalan 2 yılda da TÜFE artışı,12 aylık ortalamadan daha düşük kaldı. Çünkü TÜFE artış trendinden ise, 12 aylık ortalama daha yüksektir. Son bir yıldır TÜFE düşme eğiliminde olduğu için, kira artışı daha yüksektir. Ama geçmiş yılları telafi edemez.
Bu günkü 4 milyon liranın 20 yılda amortisi için kira parasının 16 bin 667 lira olması gerekir. Eğer mal sahibi daha düşük parayla kiraya verirse, yatırımını amorti edemez. Yüzde 73,5 enflasyon olmasına rağmen, yasayla kira artışının en fazla yüzde 25 artış ile sınırlı tutulması ,konut sahibinin mal varlığında azalma yarattı. Gerçekte devletin kira farkını vermesi, ucuz konut yapması, ucuza konut kiraya vermesi, maaş ve ücretlerde reel artış yapması gerekir.

Mal sahibinin cebinden alıp, kiracıya veren devlet mülkiyete el koymuş oldu.
Öte yandan mal sahibi kiralarda fahiş artış değil, beş yıl sonra rayiç kira isteyebilir. Ancak eski kiracılara kira parasını, rayiç kira bedelinden yüzde 20 daha düşük tutmak zorundadır.

YALNIZCA YÜZDE ARTIŞ VEYA AZALIŞ YANILTICIDIR

100’ den 120’ye çıkışta artış 20’dir. Artış oranı yüzde 20’dir. 1000 den 1100 e çıkışta artış oranı yarı yarıya düşük 10’dur. Fakat artış, beş kat daha fazla, 100 dür.

Hükümet Türkiye’nin Risk primi’nin (CDS) düştüğünü söyledi. Gerçekten bu sene 270’ten 255,85’e geriledi. Ama Mısırdan sonra Türkiye yine Dünyada en riskli ikinci ülkedir. Söz gelimi Almanya’nın risk primi 8,75’tir.

ÜCRETLERDE ENFLASYON ÜSTÜ, YANİ REEL ARTIŞ, HER ZAMAN ENFLASYON YARATMAZ

1.Teorik olarak enflasyon arz- talep dengesinin bozulmasıdır. Eğer ücretlerde enflasyonun üstünde bir reel artış olursa, fiyatlar genel seviyesi kısa dönemde artar ve fakat reel ücret artışı emek verimliliğini artırır. Üretim artar, arz artar ve arz- talep dengeye gelir. Fiyat artışı devam etmez.
2.Eğer ücretler enflasyonun altında kalır, yani reel ücretler düşerse bu defa düşük ücretler orta vadede faktör verimliliğini azaltır.

• Çalışan motivasyonunu ve üretkenliği düşürür,
• Nitelikli işgücünü kaybettirir (beyin göçü, sektör değişimi),
• Yenilik ve teknoloji yatırımlarını caydırır.

Arz daralır. Arz -talep dengesi bozulur ve fiyatlar artar.

3. Birim maliyetler açısından, düşük reel ücret orta vadede verimliliğin düşmesine ve buda üretimde daralmaya neden olur bu defa birim maliyetler artar. Maliyet artışı fiyatlar genel seviyesinin de artmasına neden olur.

Sonuç; Ücret – fiyat sarmalı 50 yıl önce, İMF ve OECD’ de öncelikle tartışılan bir teoridir. Ücret -Fiyat sarmalı ( Wage -Price Spiral ). Bugün ise tersine düşük ücretin; verimlilik, mal ve hizmet arzı açısından fiyat istikrarını daha çok bozduğu yapılan araştırmalardan anlaşılmıştır.