Ülkemiz zorlu bir ekonomik buhranın içinden geçiyor. Bu süreci en az zararla atlatabilmek ve kalıcı bir refah düzeyine ulaşabilmek için kısa sürede kararlı ve planlı adımlar atmamız gerekiyor. Artık günü kurtarmaya yönelik uygulamalardan sıyrılıp, uzun vadeli kalkınma stratejileri geliştirmeliyiz. Bunun için öncelikle acil eylem planlarını uygulamaya koyacak güçlü bir Devlet Planlama Teşkilatı yeniden yapılandırılmalı ya da modern bir versiyonu oluşturulmalıdır.
Bu teşkilat, yatırımları öncelik sırasına göre ele almalı, verimsiz projelere kaynak aktarılmasının önüne geçilmelidir. Mevcut kaynaklarımız sınırlıyken, her kuruşun doğru yere harcanması hayati önem taşıyor. Özellikle bölgeler arası gelir dengesizliği, ülkemizin kalkınmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Doğu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgeleri, uzun yıllardır ihmal edilmiş ve yeterli yatırımı alamamıştır. Bu bölgelere öncelik verilerek kalkınma projeleri başlatılmalı, yatırımlar adaletli biçimde yönlendirilmelidir.
Tarım sektörü, ekonomik bağımsızlık ve sürdürülebilir kalkınma açısından en stratejik alanlardan biridir. Ancak ne yazık ki çiftçilerimiz yıllardır gerekli desteği görememiştir. Tarım politikaları revize edilmeli, çiftçileri üretime teşvik eden destek paketleri ivedilikle uygulamaya konulmalıdır. Bununla birlikte, şehirlerde geçim sıkıntısı yaşayan ancak köyde üretime katkı sunabilecek vatandaşlarımız için “Köye Dönüş Projeleri” teşvik edilmelidir. Bu kişilere uygun finansman, altyapı ve barınma destekleri sağlanarak yeniden üretici olmaları sağlanabilir.
Üretimin bilinçli yapılması da büyük önem taşımaktadır. Köylerde ziraat ve kimya mühendisleri görevlendirilerek doğru ürün seçimi, toprak analizi ve verimlilik artırıcı yöntemler çiftçiye aktarılmalıdır. Böylelikle hem iç piyasada hem de ihracatta rekabet gücümüz artacaktır. Aksi halde, bugün ihraç ettiğimiz bazı ürünlerin, ilerleyen yıllarda ithalat kalemlerimize dönüşmesi riskiyle karşı karşıya kalabiliriz.
Özellikle fındık, üzüm, kayısı, çeşitli sebze ve meyveler gibi ürünlerimiz, ülkemizin dış ticaretinde önemli bir yer tutmaktadır. Ancak bu ürünlerin yeterince denetlenmeden, düşük fiyatlarla elden çıkarılması büyük bir ekonomik kayba yol açmaktadır. Ürünlerimiz titiz bir kalite kontrol sürecinden geçirilmeli, uluslararası standartlara uygun şekilde paketlenmeli ve dünya pazarlarında değerinin altında satılması önlenmelidir.
Unutulmamalıdır ki, üretim ve kalite artırılırsa hem ülkemiz hem de üreticimiz kazanır. Böylece ithalata bağımlılığımız azalır, ihracat gelirlerimiz artar ve cari açık daha kolay kontrol altına alınabilir. Bu da içinde bulunduğumuz ekonomik buhrandan çıkışın en sağlam adımı olacaktır.
Eğer gerekli özen ve ciddiyet gösterilirse, ülkemiz bu zorlu süreci atlatmakla kalmayacak, aynı zamanda çok daha güçlü ve dirençli bir ekonomik yapıya kavuşacaktır. Artık zaman; şeffaf, planlı ve adil bir kalkınma modeliyle geleceği inşa etme zamanıdır.