Nisan ayında aylık TÜFE oranı yüzde 3 oldu. Mart ayında aylık TÜFE oranı yüzde 1,88 olmuştu.
Nisan ayında yıllık TÜFE oranı yüzde 37,86 oldu. Mart ayında yıllık TÜFE yüzde 38,10 olmuştu.
Bu veriler enflasyonun direndiğini gösteriyor.
İTO geçinme endeksi verileri ile TÜİK TÜFE verileri arasındaki fark yüksek çıkıyor. İTO 2025 başında enflasyon sepetini TÜİK’e göre düzenledi. Ama Ocak-Nisan arasında 4 ayda;
- İTO geçinme endeksi 16,24 oldu.
- TÜİK, TÜFE oranı 10,19 oldu.
4 ayda, İstanbul enflasyonu ile Türkiye enflasyonu arasında 6,05 puan fark oluşmaz. Bu fark aynı zamanda güven sorunu ve belirsizlik yaratıyor.
Öte yandan Maliyet artışını gösteren aylık Yİ-ÜFE mart ayında yüzde 1,88 iken, nisan ayında yüzde 2,76 ‘ya yükseldi.
1. Maliyet artışı kurdan değil, üretimdeki düşmeden kaynaklandı.
Nisan ayında kur artışı enflasyonun üstünde oldu. Ancak aylık bazda artışın tek nedeni kur artışı değildir. Çünkü kur artışından kaynaklanan ithal girdi maliyet artışı aynı ayda TÜFE’ye yansımaz. Gecikmeli yansır. Kısmen yansıması, satıcıların vitrindeki eski ithal malların fiyatını da artırmasından ileri geldi.
Maliyet artışı daha çok imalat sanayiinde üretimde gerilemeden ve kredi faizlerinde artıştan ileri geldi;
- İTO’nun PMİ anketine göre, denge düzeyi 50 olması gereken üretim hacmi endeksi, nisan ayında 46’ya geriledi.
- 2024 Nisan ayında yüzde 77 olan İmalat sanayii kapasite kullanım oranı 2025 Nisan ayında yüzde 74,6’ya geriledi.
- Maliyet artışlarında kredi faizlerinin artması da etkili oldu. Nisandan bir ay önce mart ayında Merkez Bankası verilerine göre ortalama ticari kredi faiz oranı yüzde 60,40 oldu. Aynı ayda İTO geçinme endeksine göre kredi reel faiz oranı yüzde 7,39 dur.
2. Enflasyon direncinin nedeni talep artışı da değildir.
TÜİK, harcamalar yöntemi ile büyüme verilerinden, sabit fiyatlarla Hanehalkı tüketiminde çeyreklik değişmeye bakarsak, hane halkı talebi 2022 yılı ikinci çeyreğinden sonra sürekli düşmüş. Bu demektir ki enflasyon direnci talep artışından ileri gelmiyor. (Aşağıdaki Grafik)
3. Küresel enflasyon düşüyor. Türkiye enflasyon ithal etmiyor.
2025 Dünya enflasyon ortalama tahminleri yüzde olarak;
Dünya ortalaması; 4,0 Gelişmiş ülkeler; 2,5 |
Gelişmekte olan ülkeler; 5,1 Avrupa Birliği; 2,5 |
Latin ülkeleri ve karayipler; 5,8 Ortadoğu ve orta Asya; 12,4 |
4.Enflasyonun direnmesinin başta gelen nedeni, istikrar programının yapılmamış olmasıdır.
Ekonomik krizlerde en önemli sorunlar; güven yaratmak, beklentileri iyi yönetmek ve belirsizliği ortadan kaldırmaktır. Bunun içinde tek yol, IMF destekli istikrar programı yapmaktır. Güven sorununu aşmak için ve hükümetlerin popülist politikalarını önlemek için IMF’ye ihtiyaç vardır. Türkiye‘de olağan dönemlerde uygulanan orta vadeli program aynı işi görmedi. Hazine ve Maliye bakanının farklı ülkelere ikna turu da, siyasi sorun ortaya çıkınca fayda vermedi.
Daha önemlisi, bu istikrar programının altyapısı olan, demokratik ve hukuki altyapının yeniden oluşturulması gerekirdi.
5. Mali disiplin de lafta kaldı.
Bütçede tasarruf yapılamadı. Kamu-özel işbirliği gibi maliyeti yüksek ve bir kısmı atıl kalan yatırımlar, kamu harcamalarında etkinliği düşürdü, bütçe açıkları arttı.
Yeni ekonomi yönetimin en fazla üzerinde durduğu istikrar önlemi mali disiplini sağlamak idi. Tersine bütçe açıkları arttı. 2022 yılında bütçe açığının GSYH’ ya oranı yüzde -0,9 iken, 2023 yılında -5,2 oldu. 2024 yılında -4,8 oldu. Bu senede ilk üç ayda, geçen seneye göre reel olarak arttı.
6. Siyasi sorunlar
Ekrem İmamoğlu ve aynı paralelde gelişen siyasi sorunlar güven sorunu oluşturdu. Belirsizlik arttı. TL değer kaybetti. MB kur üzerindeki baskıyı düşürmek için döviz sattı, MB rezervleri düştü. Aynı şekilde faiz oranlarını artırmak zorunda kaldı. Kredi maliyetleri reel olarak arttı. Halkın 12 ay sonrası enflasyon beklentisi yüzde 60’a yükseldi. Negatif beklentiler aynı zamanda istikrarı da bozdu.
Sonuç olarak; enflasyonun direncinde, ekonomide ve siyasette yanlış kararlar yanında, ortaya çıkan güven sorunu, iktisadi ajanların yaşadıkları kendi paniği de etkili oldu.
Ne yapmamız gerekiyor?
Güven sorununu çözmek için, demokrasi ve hukuki altyapıda reform yapmalıyız.
Ekonomik ve sosyal planlama ile orta vadeli istikrar programı yapmalıyız. Bu durumda belirsizlik ve kırılganlık azalır.
Yapısal reformları gerçekleştirmeliyiz.
Bu reformlar;
- Kurumsal devleti oluşturmak,
- Devlet-piyasa optimal dengesini sağlamak,
- Kamu-özel işbirliği anlaşmalarını kaldırıp, yap-işlet devret modelini devreye sokmak,
- Sendikacılığı geliştirmek. Grev ve lokavt hakkı önündeki engelleri kaldırmak,
- Milli ve yerli dış ticaret politikası ve ithal girdi payının yüksek olduğu sektörlerde geçici ithal ikamesi politikası uygulamak,
- Beşeri yatırım sermayesini güçlendirmek için eğitimi kurumsallaştırmak. AR-GE harcamalarını artırarak, beyin göçünü önlemek,
- Kamuda ve kamu harcamalarında, imtiyazları ve popülizmi kaldırmak,
- Reel sektör ile finans sektörü arasında, sektörel denge sağlamak,
- Faktör verimliliğini artırmak, şeklinde olmalıdır.