Mustafa BALBAY


Etkin pişkinlik!

Etkin pişkinlik!


 

Sonunda Özgür Özel’e de etkin pişmanlık teklif edecek kadar yargının her yerinde olduğunu gösterdin!

 

Yerine göre kolluk güçlerinin başındasın, kimin ne şekilde gözaltına alınacağına karar veriyorsun...

 

Yerine göre savcısın, esas hakkındaki mütalaanı baştan verip iddianameyi hüküm vermeye hazır hale getiriyorsun.

 

Yerine göre hâkimsin, önce hükmü verip sonra yargılamayı yapıyorsun...

 

İmamoğlu’nun avukatını da tutuklayıp savunmaya da haddini bildirdin.

 

Belki yakın gelecekte davanın avukatı da olup şöyle diyeceksin:

 

“Sayın hâkimler bunca yıldır tutuklu yargılıyorsunuz... Artık tutuksuz yargılama yapın, dünya ne kadar vicdanlı olduğumuzu görsün!”

 

Olur mu olur...

 

***

 

Aslında seninki etkin pişkinliğe giriyor! Maşallah hiçbir şeyi çiğ bırakmıyorsun.

 

Neleri çiğnemedin ki! Neyse biz pişkinliğe gelelim...

 

İşler kötü gidince çare ürettin:

 

Ülkeyi yönetemiyorsak, siyaseti yönetelim!

 

İçine el atmadığın parti kalmadı. CHP kurultayını ağır ceza davası açılacak kıvama getirdin. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, bir partinin kurultayı ağır caza mahkemesinde yargılanacak.

 

Aslında haklısın, o kurultay tam ağır cezalık!

 

Ne demek parti içi demokrasi! Demokrasi dediğin Hint baharatı gibi bir şey. Ülke yönetimine tat katsın diye, birkaç gram atarsın! CHP ne yapmış? Demokrasiyi parti içi yarış haline getirmiş.

 

Aylarca terörsüz Türkiye dedin. Herkesin özlemini bayrak yapıp hizaya getirmeye kalktın. Şimdi bir arpa boyu yol alınmadığını görünce sonbahar türküleri söylüyorsun. Eskiden, “DEM de bu ülkenin yasalarıyla kurulmuş bir parti” diyene çıkışırdın:

 

- Sen PKK terör örgütüdür diyemiyorsun. Yoksa sana göre PKK terör örgütü değil mi?

 

Şimdi, “DEM Parti yurttaşlık bağlarını zorlamamalı” diyene şöyle çıkışıyorsun:

 

- Sen terörsüz Türkiye’ye karşı mısın?

 

Seçimden önce başka seçimden sonra başka söylem geliştirip ikisini de aynı “simimiyyyetle” haykırabilmek için gerçekten iyi pişmek gerekir. Pişkinliğin bu kadarına şapka çıkarıyoruz.

 

İsrail’le de limanda ticaret yapıp mikrofonda lanet okumak övgüye değer! Savaş çıkınca diplomasi aklına geldi ama diplomasi kalesini o kadar muhteşem hale getirdin ki maşallah partinin kalesi oldu. Vekil yapamadığını promosyon olarak büyükelçi yaptın. Senin karşında olup sonra sana döneni de boş çevirmedin. Ne demiş atalarımız; nerede Prag orada bırak!

 

Bütün bunlardan sonra diplomasi yapmaya çalışıyorsun ama ilk hecede kaldın işte!

 

***

 

İç cepheyi tahkim etmek diye güzel bir kavramı aldın, evire çevire şu hale getirdin:

 

İç cepheyi tehdit etmek!

 

Tehdidin boyutlarını o noktaya getirdin ki toplumda şu duygu öne çıkmaya başladı:

 

Acaba seçimler yapılmayacak mı?

 

Bu duyguya kapılanlara nedenini soruyoruz. Şu yanıtı alıyoruz:

 

- Karşısına çıkan güçlü aday kimse sandığın dışına atıyor. O zaman ya seçim yapmayacak ya da karşısına çıkacak adayı kendisi belirleyip onu yenmeyi zafer sayacak.

 

Bu kadar pişmiş demokrasi saraylara şenlik.

 

Seçim piş, ağzıma düş!

 

En güzel pişkinlik de faizlerle ilgili. Merkez Bankası yüksek faizi sabit tutunca en sert eleştiri Yeni Şafak’tan geldi.

 

Tabloya bakınca insanda şafak atıyor ama sen inanmasan da biz demokrasiye inanmaya devam edeceğiz!

 

Aziz milletimiz sokakta patlamaz, açlıkta patlamaz. Sadece bir yerde patlar:

 

Sandıkta!