Osman DOST


FİLİSTİN’DE ADALET ARTIK BİR SEÇENEK DEĞİL, MECBURİYETTİR

FİLİSTİN’DE ADALET ARTIK BİR SEÇENEK DEĞİL, MECBURİYETTİR


 

Ortadoğu’nun kanayan yarası olan Filistin meselesi, artık sadece bölgesel bir kriz olmaktan çıkmış, insanlığın ortak vicdanını ilgilendiren bir küresel adalet meselesine dönüşmüştür. İsrail'in Gazze ve genel olarak Filistin topraklarında sürdürdüğü yıkım ve saldırılar, sadece sivilleri hedef almakla kalmıyor; aynı zamanda uluslararası hukuku, insan haklarını ve en temel ahlaki değerleri de açıkça ihlal ediyor.

 

ABD'yi arkasına alan İsrail yönetimi, adeta dünyaya meydan okurcasına hareket etmekte. Özellikle 2023 yılından itibaren artan saldırılar sonucu, Filistin’de taş üstünde taş kalmamış, yüz binlerce insan evsiz kalmış, sağlık, eğitim ve altyapı sistemleri çökmüştür. Bugüne dek yaşananlar neticesinde 65 binin üzerinde Filistinlinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Bu kayıpların büyük çoğunluğunu çocuklar, kadınlar ve yaşlılar oluşturuyor. Açıkça ifade etmek gerekir ki; bir zamanlar soykırımın hedefi olmuş bir milletin, başka bir millete benzer bir trajediyi yaşatması ne tarih önünde ne de insanlık vicdanında affedilebilir.

 

Filistin halkı yıllardır işgal, abluka ve sistematik baskılar altında yaşam mücadelesi verirken, ne yazık ki birçok Arap ülkesi de bu süreçte İsrail’e karşı net bir tavır sergilemek yerine sessiz kalmış ya da Batı’nın çizdiği rotada ilerlemeyi tercih etmiştir. İsrail'in topraklarını katlayarak büyütmesinde, ABD ve İngiltere’nin desteği kadar, bazı Arap yönetimlerinin duyarsızlığı da ciddi bir rol oynamıştır.

 

Irak’ın işgaliyle Saddam Hüseyin’in devrilmesi, Libya’da Kaddafi'nin linç edilerek öldürülmesi ve Suriye’nin yıllar süren iç savaşla parçalanması, bölgedeki güç dengelerini tamamen değiştirmiştir. ABD, bu süreçte bölgeyi adeta kendi kontrol üssüne çevirmiştir. Bugün gelinen noktada ise Filistin, açlık, kuşatma ve çaresizlikle baş başa bırakılmıştır.

 

Uluslararası kamuoyu ise ne yazık ki bu trajediye karşı tutarlı ve etkili bir duruş sergileyememektedir. 29 Aralık 2023 tarihinde Güney Afrika'nın İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı'na şikâyet etmesi, bu anlamda atılmış cesur bir adımdı. Ancak hemen ardından ABD’nin devreye girerek İsrail’e “barış planı” adı altında bir can simidi uzatması, yine aynı oyunun tekrarlandığını gözler önüne serdi. Sözde ateşkes ve çözüm önerileri, aslında İsrail hükümetini yargılanmaktan kurtaran ve statükoyu sürdüren manevralardan başka bir şey değildir.

 

1 Ekim 2025’te yaşanan son gelişme ise hafızalardan silinmemeli. 50 farklı ülkeden yüzlerce aktivistin, 45 tekneyle Filistin’e insani yardım götürmek üzere yola çıkarken İsrail ordusu tarafından abluka altına alınması, “Mavi Marmara” olayını hatırlattı. Baskının detayları ve can kaybı olup olmadığı henüz netleşmiş değil; fakat bu durum, İsrail’in uluslararası sularda bile hukuk tanımayan yaklaşımını yeniden gözler önüne sermektedir.

 

Dünya devletlerinin önünde artık net bir seçenek var: Ya ABD ve İsrail’in uluslararası hukuku hiçe sayan politikalarını görmezden gelmeye devam edecekler ya da bu ikiliyi kara listeye alıp, adalet temelli yeni bir dünya düzeninin inşasına öncülük edecekler. Artık tarafsız kalmak, sessiz kalmak ya da diplomatik denge oyunlarıyla oyalamak bir seçenek değil. Bu bir vicdan ve insanlık sınavıdır.

 

Filistin’in bağımsız ve özgür bir devlet olarak tanınması, ertelenemez bir hak, göz ardı edilemez bir sorumluluktur. Bu sadece Filistin halkının değil, tüm insanlığın geleceği için atılması gereken bir adımdır.