Osman DOST


Gelecek Kaygısı Artık Çocuk Yaşta Başlıyorsa

Gelecek Kaygısı Artık Çocuk Yaşta Başlıyorsa


 

Geçtiğimiz günlerde parkta kısa bir mola vermek için bir bankta oturdum. Hemen birkaç metre ötemde, ilkokul çağlarında oldukları her hâllerinden belli olan birkaç çocuk toplanmış, hararetle sohbet ediyordu. Başta sıradan bir oyun konuşması sandım. Ancak kulak misafiri oldukça, konuştuklarının hiç de çocukça olmadığını fark ettim.

 

Çaktırmadan dinlemeye başladım.

 

11–12 yaşlarındaki bu çocuklar, geleceğe dair planlar yapıyor, hayallerini konuşuyor ve daha da şaşırtıcısı, bu hayallerin gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini tartışıyordu. İçlerinden biri, oldukça ciddi bir ses tonuyla şöyle dedi:

“Eğer durum böyle devam ederse, bırakın ev ya da otomobil almayı, ileride hayatımızı sürdürüp sürdüremeyeceğimiz bile belli değil.”

 

Bu cümle, parkın ortasında adeta zamanın donmasına neden oldu. Bir an kendi çocukluğuma gittim. Bizim öğrencilik yıllarımızda gelecek; doktor olmak, öğretmen olmak, belki iyi bir iş bulmaktan ibaretti. Ekonomiyi, geçim derdini, barınmayı bu kadar erken yaşta düşünmezdik. Gelecek, korkulacak bir yer değil; umutla koşulan bir hedefti.

 

Bugün ise tablo çok farklı.

 

Henüz ilkokul çağındaki çocuklar, geleceğe umutla bakmakta zorlanıyor. Hayal kurarken bile şartlı cümleler kullanıyorlar. “Eğer böyle giderse…”, “Büyük ihtimalle mümkün olmayacak…”, “Zaten zor…” Bu kelimeler, çocukların sözlüğünde olmaması gereken kelimeler değil mi?

 

Asıl düşündürücü olan, bu kaygının onlara kimler tarafından ve nasıl aktarıldığı. Evde konuşulanlar, televizyonda duyulan haberler, büyüklerin bitmeyen geçim sohbetleri… Çocuklar fark etmediğimizi sansak da her şeyi duyuyor, her şeyi kaydediyor. Ve sonra parkta, oyun oynayacakları yaşta, hayatın ağırlığını tartışıyorlar.

 

Bir toplumun geleceğini anlamak için ekonomist raporlarına, istatistiklere bakmaya gerek yok belki de. Bir parkta çocukların ne konuştuğunu dinlemek yeterli. Eğer çocuklar hayal kurmaktan çok endişe ediyorsa, orada durup düşünmek gerekir.

 

Elbette gerçeklerden kopuk bir iyimserlik de çözüm değil. Ancak çocuklara umut bırakmayan bir dünya, yarını nasıl inşa edecek? Hayal kuramayan bir neslin, geleceği değiştirmesini beklemek ne kadar adil?

 

O banktan kalkarken içimde buruk bir his vardı. Parktan ayrılan sadece ben değildim; çocukluğun saf umutları da yavaş yavaş o parkı terk ediyordu sanki. Ve insan ister istemez şu soruyu soruyor:

Gelecek bu kadar erken yaşta kaygı konusuysa, biz nerede yanlış yaptık?