Toplumda ciddi sarsıntı yaratan operasyonlar için sık kullanılan cümlelerden biri şudur:
Zamanlama manidar!
Türkiye’de ne zaman operasyon olsa, zamanlama manidar olur ama son aylarda “ünlülere” yönelik uyuşturucu operasyonlarında zaman, hedef ve kişiler gerçekten manidar!
Uyuşturucu kullanma yaşının 9’a kadar düştüğü farklı kurumların ortaya koyduğu bir gerçek.
Bununla mücadele şart!
Ama nasıl?
Ünlüleri toplayıp saç örneği alıp bırakmak mücadele mi?
Kimi yolsuzluk iddialarını uyuşturucu konulu mesajlarla birleştirip neyin neyle ilgili olduğu bilinmeyen, toplumu şaşkına çeviren operasyonlarla bunu durdurmak mümkün mü?
Yoksa bu karmaşa son derece bilinçli yaratılıp görünenin çok ötesinde mesajlar mı söz konusu?
***
Gündemi altüst eden uyuşturucu operasyonlarından biri 8 Ekim günü 19 sanatçıya yönelik şafak baskınıydı. Onlardan biri olan sanatçı Hadise test sonuçları negatif çıktıktan sonra Ankara’daki konseri öncesi aynen şöyle demişti:
Ein hochwertiges Hörgerät – für unter 130 €
Hörgerät-Magazin
“Sigara bile içmiyorum ya. Sigara içenlere lafım yok yanlış anlamayın ama bugünkü operasyonu biliyorsunuz, hangi konuda olduğunu.
Bu konuda tertemiz olduğumu bildiğim için bugün zoruma gitti diyebilirim. Ağrıma gitti. Şimdi karşınızda tabii ki gülerek de durabilirim ama insanın psikolojisi biraz bozulabiliyor. Çünkü biliyorsunuz nasıl bir insan olduğumuzu. Benim annemle babam beni öyle büyütmedi. Ben işine âşık olan bir kadınım. Bugüne kadar da kendi çabamla geldim buralara.”
Hadise’nin ses tonu, yüz hatları, beden dili nasıl bir hukuksuzlukla karşı karşıya kaldığını göstermeye yetiyordu.
Bugün içinde “uyuşturucu” geçen operasyonlar da “ünlüler” diye başlayan haberlere konu oluyor. Uyuşturucuyla ilgili neyin suç neyin suç olmadığı yasalarda açık. Ama bütün bunlardan öte en büyük “suç” şu:
Kullanma yaşının 9’a kadar inmesine karşın buna çare üretememek!
Kesin veri yok. Tahmini rakam, yıllık dönen paranın 500 milyar dolar olduğu yönünde. Klasik tanım şu:
Uyuşturucu hammaddesi Afganistan’dan 1 birimle yola çıkar; Türkiye’nin doğu sınırından 10 birimle girer, batı sınırından 100 birime çıkar. Brüksel’de 1000 birimden işlem görür.
Bu trafikten her kaçakçı ağırlığına göre pay alır.
Son yıllarda iki ciddi durum oluştu:
1- Uyuşturucu artık Türkiye’nin doğusundan girip batısından çıkmıyor. İçeride de pazar oluştu.
2- Tersinden de trafik başladı. Örneğin uluslararası alanda, “Varış noktası Türkiye olan uyuşturucu yüklü gemi Akdeniz’de yakalandı” haber olabiliyor. Bu varış noktasındaki sorumlular kim? Kamuoyu bilmiyor.
***
İşte asıl sorun bu trafiği durdurmak.
Silivri’de mahpusken cezaevi içinde üç cezaevi değiştirdik. Bir ara “baronlar” bölümüne koydular bizi. Bir avukat görüşünden dönerken yüklü miktarda uyuşturucu yakalatan kişi şunu söylemişti:
“Tutuklanmasaydım Ege sahillerinde site kuracaktım. Ama yakalanınca buraya geleceğimi biliyordum. Anlaşamadığımız ortak bizi ele verdi!”
Geçtiğimiz yıllarda bir narkotik uzmanı anlattı: “Bir okulda uyuşturucu yoğundu. Komşu okula sıçramasından korktuk. Orada bilgilendirici konuşmalar yaptık. Bir süre sonra öğrendik ki ilk kez duyan öğrenciler merak edip ulaşmış!”
Bu habercilik... Bu “ünlülere” operasyon şekli... Uyuşturucu ile mücadele mi uyuşturucu üzerinden hesaplaşma mı gündeme uyuşturucu vermek mi?
Yoksa hepsi mi?
Gündemden saç teli alsak kesin pozitif çıkar!
