Konuk YAZAR

Tarih: 05.05.2025 00:06

İkinci Açılımın siyasi faturası daha ağır olacak!

Facebook Twitter Linked-in

 

 

ABD’nin Foreign Policy dergisinde, 2013 yılının Mayıs ayında “Erdoğan’ın Büyük Kumarı” başlıklı bir makale yayınlandı. Makalede, “çözüm süreci” göklere çıkarılmakla birlikte Erdoğan’ın “İkinci Türkiye Cumhuriyeti”nin kurucusu ve “Türk deGaulle’ü” olmak istediği, başarılı olması halinde, yetkilendirilmiş devlet başkanlığı bileti ve Nobel barış ödülü alabileceği, aksi halde hem kendisini hem de Türkiye’yi tüketecek güç bir durumla karşı karşıya kalabileceği belirtildi.

 

Makalede, “Erdoğan, sadece modern Türk ulus-devletinin özünün yeniden tanımlanmasıyla değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ulusal güvenlik prensiplerinin radikal revizyonuyla sonuçlanabilecek bir yol belirlemiş görünüyor” denildi.

 

***

 

Türk devletini yeniden tanımlamak konusunda, devletin çeşitli kuruluşlarında yapılan hazırlıklar, Açılım Süreci olarak ikinci defa gündeme getirilmiştir.

 

Foreign Affairs dergisinde, 2006 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Avrupa Birliği'ne bakışıyla ilgili olarak Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan, Doğan Akyaz imzalarıyla yayınlanan ortak makalede “AB süreci, ordunun Türkiye’ye dönük tehditleri bertaraf etmeyi amaçlayan ideolojisini sürdürme gereği duymadığı bir noktaya gelirse, TSK Kemalizmi de yeniden tanımlar” denilmişti!

 

2007 yılında DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, “Düz ovada siyaset” sloganını ortaya atmış, MİT Müsteşarı Emre Taner, "Ulus devletler çözülüyor, aktif dış politika takip etmemiz gerekir" demiş ve Kenan Evren, “Türkiye'yi sekiz eyalete bölelim” diye konuşmuştu!

 

***

 

Erdoğan, 12 yıl önce Foreign Policy’de yazıldığı gibi tek yetkili devlet başkanı oldu ve Türk ulus devletini yeniden tanımlamak için ikinci açılım sürecini sürdürüyor.

 

Şimdi Türkler, “Terörsüz Türkiye” hedefi gösterilerek, rejim değişikliğine zorlanıyor.

 

Açılım Süreci, aynı zamanda Mezopotamya Projesi’dir. Abdullah Öcalan, 2013 yılında İmralı’dan yazdığı mektupta, “Zağros ve Toros dağ eteklerinden, Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarına” diyerek projenin haritasını çizmişti.

 

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 2009’un Ağustos ayında, Irak, Suriye gezisine çıkmadan önce “İki ülke arasında güçlü bir stratejik işbirliğinin ortaya çıkması, ortak bölge olan Mezopotamya Havzası ve Orta Doğu’yu refah ve istikrar alanı haline dönüştürecektir. Bu bizim vizyonumuzdur” demişti.

 

Eski Amerikan Büyükelçisi Pearson da “Erzurum’dan Bağdat’a kadar uzanan bölge tek bir ekonomik bölge olacak” demişti. Barzani’nin İnternet sitesinde ise “Bu bölge aynı zamanda tek bir siyasi bölge haline gelecek, işgalci TSK, bu bölgenin kuzeyinden çekilecektir” yorumu yapılmıştı.

 

***

 

2009’un Eylül ayında, o zamanki DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Erbil’deki konferansta “Dönem diyalog dönemidir. Silahlı mücadele dönemi değildir. Neden Orta Doğu halkları arasında da bir birlik oluşmasın ve birbirlerini tanımasınlar. 4 parça Kürdistan’da Kürtler zorluk içinde ve baskı görüyor. Bu baskılar kalkmalıdır ve bu baskılar da demokrasi ile kalkar. Herkes kendini demokrasi ile ifade eder” demişti.

 

Abdullah Öcalan da avukatları aracılığı ile “AKP benim yol haritamdan yararlanıyor. Davutoğlu dışarıda, Erdoğan içeride bundan yararlanıyor. Ben yol haritamda Orta Doğu’daki demokratik çözümleri belirtirken Dicle-Fırat Havzası Demokratik Konfederalizmini önermiştim. Davutoğlu şimdi bunun görüşmelerini yapıyor Irak ve Suriye’yle” açıklamasını yapmıştı.

 

Avrupa Birliği Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 günü açıklanan Türkiye İlerleme Raporu’nda, Dicle ve Fırat havzalarındaki barajların ve sulama tesislerinin İsrail’in de dahil olduğu uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesinden söz ediliyordu.

 

***

 

Mardin Bağımsız milletvekili Ahmet Türk, 2013 yılında, “Hükümet iyi bilsin ki eğer barışı kalıcı bir barışa çeviremezse çözüm konusunda ciddi adımlar atılmazsa, inanın ki yarın birileri onları Ergenekon’un yargılandığı yere gönderir” demişti.

 

Birinci Açılım süreci, AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesiyle sonuçlandı!

 

Yıllar sonra ikinci açılım sürecini bu defa Devlet Bahçeli başlattı, Erdoğan sürdürdü ama sürecin bazı aktörleri ya hastalandı ya da öldü.

 

Büyük Kürdistan haritalı pul bastıran Papa da öldü. Şimdi sanal Papalığa soyunan Trump, Türkiye’deki ikinci açılım sürecinin ve siyasi tutuklamaların da arkasında duruyor ama onun kendi ülkesindeki durumu pek parlak değil!

 

Bu verilere göre “İkinci Açılım Süreci”nin siyasi faturası, birincisinden ağır olacaktır kanaatindeyim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arslan BULUT(Yeniçağ)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —