Hükümet, 2026 memur maaşları için ilk 6 ay yüzde 10, ikinci 6 ay yüzde 6 zam teklif etti. 2026 Ortalama aylık artış oranı yüzde 13,3 demektir. MB 2026 enflasyon tahmini yüzde 13-19 arasındadır.
Sonradan taban aylığına ayda 1000 TL teklif edildiği açıklandı.
IMF kriz yaşayan ülkelerle, stand-by düzenlemesi yapar ve ucuz kredi verir. Buna karşılık kemer sıkmayı zorunlu kılar. Kemer sıkma politikası içinde, en önemlisi işçi ve memura hedef enflasyon kadar zam yapmaktır.
Şimdi Hükümet memur maaşlarında düzeltmeye bu çerçevede bakıyor. Ancak garip bir durum var; “Madem ki IMF programı uygulayacaktık, neden IMF ile anlaşma yaparak ucuz kredi almadık da, yüksek faizle sıcak para peşinde koşuyoruz?”
Hükümet IMF’ye iki nedenle gitmedi; Birisi… Kriz olduğunu kabul etmedi ve kriz yokmuş gibi bir algı oluşturmaya çalıştı. Algı yaratarak beklentileri yönetmek de bir politikadır ve fakat gerçekleşmesi imkansızdır. Çünkü tespit ve teşhis konulmadan kriz çözülmez. Kaldı ki IMF’ye borç veriyoruz diyen bir hükümet IMF’ye gitmek istemez.
İkinci ve daha önemlisi, IMF kemer sıkma derken mali disiplini şart koşar. Bunun için de;
- Dolaylı vergilerde artışa gidilmesi şartı var. Bizde hem dolaylı hem de dolaysız vergi yükü artırıldı.
- Kamu harcamalarında tasarruf yapılması şartı var, Maalesef bu şart popülizme takıldı.
Türkiye’de öteden beri siyasi iktidarlar, eğer IMF’ye zorunlu taahhütleri yoksa popülizmi önde tuttular. Söz gelimi;
Demokrat Parti: Kredi genişlemesinden taviz vermedi, ithalat Lobisini besledi ve dış borçlarda temerrüte düştük, dış borç krizi yaşadık.
Demirel: Kim ne verse, ben beş kuruş fazla veririm dedi. Türkiye 1994 krizine girdi.
Ecevit: Köy-kent sloganıyla iktidara geldi ve fakat uygulama alanı olmadı. Dahası 2001 krizini yaşadık.
Ak Parti: Her seçimde KOBİ kredilerini artırdı. Bütçede popülist harcamaları artırdı. Söz gelimi bütçede sosyal yardımlar var, hane halkına yapılan yardımlar I var ve diğer yardımlar II var.
Hane halkına yapılan yardımlar II bu sene 7 ayda 2,7 triyon lira olmuş. Ancak bunun yüzde 74,3’ü olan 2 trilyon lirası, yani dörtte üçü, “sınıflandırmaya girmeyen hane halkına destek” adı altında yapılmış ve kime ve ne için gittiği belli değil.
Yine İMF şartları içinde, maaş ve ücretler artışlarının hedeflenen enflasyon kadar artırılması 2001 krizinde uygulandı. Şimdi de Hükümet bu sınıra harfiyen uyuyor.
Aslında Türkiye’de ekonomik krizlerin maliyeti her zaman, işçi, memur ve çiftçiye çıkmıştır. Kemer sıkanlar da bunlar olmuştur
Tarımsal destekler de İMF’ çizgisindedir. Tarım Kanunu Madde 21, “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı için Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.” şeklindedir.
Buna rağmen 2007’de tarımsal desteklerin milli gelire oranı yüzde 1’in altında kaldı, yüzde 0,67 oldu. Üstelik bu pay bugüne kadar giderek azaldı. 2009 ve sonrasında yüzde 0,6’nın altına geriledi. 2018 yılında yüzde 0,40 oldu. 2022’de GSYH’nın yüzde yarımı oldu. 2023’te yüzde 0,23’ü oldu.
Türkiye eğer faiz nas, 2021 krizi ile IMF’ye gitmiş olsaydık, ucuz kredi kullanacaktık, 2023 kur şoku olmayacaktı, enflasyon yeniden artmayacaktı, acı ilacı da bir defa içmiş olacak ve krizden çıkmış olacaktık.