Armağan KULOĞLU


KKTC seçime giderken

KKTC seçime giderken


19 Ekim 2025’de KKTC’de 1’nci Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktır. Bu seçim, KKTC’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun bir süredir resmileştirdiği müşterek devlet politikasına etkisi açısından önem arz etmektedir. Bilindiği üzere bu politika, “eşit, egemen, iki ayrı devlet” konusunda taviz vermeden, kararlı bir şekilde hareket etmek ve KKTC’nin uluslararası ortamda tanınması çalışmalarını her hâlükârda sürdürmektir.
Bu konuda önümüze çıkan sorun, konunun istekli olmadığımız müzakereye zorlanmasıdır. BM Genel Sekreteri, BM’de alınan kararlara uygun olarak adada, iki kesimli, iki toplumlu bir federasyondan yanadır. Bu nedenle tarafları bir araya getirmeye gayret etmiş ve sonunda Kıbrıs konusunda müzakere kapısının yeniden açılmasına fırsat yaratmıştır.

Müzakere süreci sorun yaratır
Kıbrıs konusunu “sorun” olarak kabul ettiğinizde, hakkınız olmasına rağmen önünüze “çözelim” diye sürülen konulara çare arayışlarına girdiğinizde elinizdekileri de kaybedersiniz. Esas olan; her türlü görüşmede, hakkınız ve hukukunuz olan konularda emrivakilere imkân tanımamak, bunun için diplomaside yoğun çaba sarf etmek, gerektiğinde bunları politik girişimler ve askeri faaliyetlerle de güçlendirmektir.
Bu nedenlerle, benimsenen politikada kararlı davranılmalıdır. Bu konuda asıl görev Türkiye’ye düşmekte olup, KKTC’nin dik durma cesaretini Türkiye’den alacağı dikkate alınmalıdır. Ayağımızı yere sağlam basmazsak, bekamızın ve güvenliğimizin teminatı Kıbrıs konusunda Türk tarafı olarak zarar göreceğimiz bilinmelidir. Kıbrıs konusunun BM kıstasları çerçevesinde çözülmesi, bugüne kadar yaşanan gerçeklerle bağdaşmamıştır.
Hal böyleyken BM Genel Sekreteri, gayrı resmi bir yemek düzenleyerek KKTC ve GKRY liderlerini Ekim 2024’de New York’ta gayrı resmi bir yemekte bir araya getirmeyi başararak görüşme kapısını açmış, Mart 2025’de Cenevre’de, Temmuz 2025’de de yine New York’ta, görüşmelere 5+1 formatı olan BM Genel Sekreteri, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları, İngiltere Devlet Bakanı, KKTC ve GKRY liderlerinin katılımıyla devam edilmiştir.
Toplantılarda tarafların savundukları tezlerden geri adım atmadıkları görülmüş, ancak BM Genel Sekreteri ilerleme kaydedildiğini söylemiştir. Guterres, Eylül 2025’de Kuzey ve Güney Kıbrıs liderleriyle tekrar bir araya gelineceğini, Aralık 2025’de de yine 5+1 formatıyla toplanılacağını ifade etmiştir.
Toplantılarda KKTC Cumhurbaşkanı, mevcut Kıbrıs politikamızda ısrarlı olduğunu göstermiş ve adadaki iki devletli sistemin kökleştiğini ve kimsenin yeni bir macera aramaması gerektiğini açıklamıştır.
Kıbrıs konusunda tarafların tezleri nettir. Müzakerelerin, Türk tarafının “egemen, eşit, iki devlet” ısrarının törpülenerek BM kriterlerine yaklaştırmaya yönelik olduğunu bilmeyen yoktur. Tezler arasında uçurum niteliğinde farklılık olup, bu şekliyle müzakere yapmak, Türk tarafını, tutumundan taviz vermeye zorlamak ve tuzağa düşürmek demektir. Kıbrıs konusu, her zaman ifade ettiğim üzere “eğreti politika” kabul etmez.

Politikamızda sebat etmenin olumlu emareleri
Politikamızdaki ısrarlılığımız ve vazgeçme ihtimalimizin de olmadığı görülmesine rağmen, müzakerelere devam edildiğine göre, karşı tarafın kendi tezlerinde yumuşama gösterebileceği ve Türk tarafının tezlerine doğru yaklaşabileceği intibaının elde edilmiş olması muhtemeldir. Bu nedenle Türk tarafının, müzakerelerin devamını sakıncalı bulmayarak itiraz etmediği değerlendirilebilir.
Bu durumu teyit eder mahiyette GKRY basınında; Kıbrıs sorununda "Yeni normal” argümanlı bir haber ve yorum yapılmıştır. Yunan Kathimerine gazetesi de “Artık haritalar değil, sadece Güven Artırıcı önlemler tartışılıyor” konulu haberinde, bu yaklaşımın sorunun özünü geri plana ittiğine, bölünmeyi kalıcılaştırdığına ve Türk tarafının stratejisini güçlendirdiğine işaret etmiştir.
Ayrıca, Guterres başta olmak üzere tarafların toplantıda önemli konular yerine, “piyasa değeri düşük olan” geçiş kapısı açılması konusunu görüşerek Kıbrıs sorununun aslında önemini yitirdiğini gösterdiğini ve bu durumun da “bölünmeyi sağlamlaştırdığını” öne sürmüştür.
Bu durum da dikkate alınarak, politikamızın er veya geç kabul görebileceği düşüncesiyle, dost olan ülkeler başta olmak üzere KKTC’nin tanınması çalışmaları daha da etkinleştirilmelidir. KKTC’yi, gözlemci ülke olarak bünyesine alan Türk Devletleri Teşkilatı üyelerinin bir kısmının KKTC yerine Rumları tercih etmelerinin sebepleri iyi analiz edilmelidir. Desteklediğimiz Filistin Devleti’nin Kıbrıs konusundaki tutumunun da incelemesinde fayda görülmektedir.

KKTC’de seçim bir “meydan okumadır”
KKTC’de yapılan seçimler, KKTC’nin varlığını tescil eden ve Türkiye’nin de Doğu Akdeniz ve adadaki gücünü gösteren bir meydan okumadır. Bu seçimler uluslararası aktörler tarafından yakından takip edilmekte ve adadaki statüyü değiştirmek için bir fırsat olarak görülmektedir. Bu nedenle KKTC’deki “Egemen, eşit, iki devlet” durumunu muhafaza eden siyasi görüşle, uluslararası sistemin öngördüğü “federatif” yapıyı savunan siyasi görüş arasındaki rekabetin, kendi arzu ettikleri şekilde sonuçlanması için hem KKTC vatandaşları nezdinde hem de uluslararası sistem nezdinde girişimlerde bulunacakları dikkate alınmalıdır.
Bu konu, ucube Annan Planının entrikalarla kabul ettirilmesi girişimlerinde bütün çıplaklığıyla görülmüştür. Bu olayın, önce iç ve dış politik girişimlerle seçimleri etkileyerek başladığı, takiben dış politik oyunlarla devam ettirildiği unutulmamalıdır. Yaşanan bu acı tecrübeden ders alınarak bir daha benzer tuzaklara düşülmemelidir.
***
-Kıbrıs; Ada’daki Türkler için, güven içerisinde, hür ve egemen olarak varlıklarını devam ettirebilecekleri bir vatana sahip olunması, Türkiye için de ulusal güvenliğinin tehdit edilmesine ve Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerinin ve etki alanının kısıtlanmasına engel olunması ve milli menfaatlerinin korunması konusudur.
-Yönetim, Kıbrıs için doğru politikada karar kılmıştır. Ana muhalefetin de kendisini sorgulayıp, ilkeleriyle uyumlu doğru politikayı benimsemesi beklenmektedir.
-Adada,1960-!970’li yılları hatırlayan nesilden çok az insan kalmıştır. Yeni neslin, içinde yaşadıkları ortamın önemine ilişkin bilgisi hemen hemen hiç yoktur. KKTC’yi muhafaza edecek yeni nesillerin mutlaka bu konuda bilgilendirilmesi gerekir. Bu nedenle KKTC okullarındaki müfredatlarda, Kıbrıs Türkü’nün tarihi geçmişi bütün açıklığıyla yer almalı, Rum-Yunan ikilisinin Türk düşmanlığından beslendiğine, milli marşlarında dahi bu kin duygusunu işlediklerine dikkat çekilmelidir. KKTC’nin varlığının önemi vurgulanmalıdır.
-Kıbrıs sorunu, 1974’de çözülmüş ve 1983’de bitmiş, ortada bir sorun kalmamıştır. Adada barış, istikrar ve huzur vardır. Türk tarafı politikasından sapmamalı, masaya ancak “Egemen, eşit, iki ayrı devlet” statüsünde KKTC’nin tanınması/tescili için oturmalıdır. KKTC adı da federasyonu çağrıştırmaması için, bir an önce Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KTC) olarak değiştirilmelidir.
- Henüz teyit edilmemekle birlikte, ABD Kongresinin, KKTC’deki Türk askeri varlığından kaynaklanan güvenlik tehditlerini değerlendiren bir rapor hazırlanmasını talep ettiği ve hazırlanan raporun içinde, ABD ve müttefikleri İsrail’e, Yunanistan’a, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ne ve İngiltere’nin Kıbrıs’taki üslerine karşı askeri veya terör tehditleri olabileceğine ilişkin sıkıntılı hususların yer aldığı bir bilgiye rastlanmıştır. Bunun aslının araştırılmasına, gerçekse gerekli cevapların verilmesine ihtiyaç hasıl olabilecek, ayrıca bunların bahane edilerek olası müdahalelere karşı da tedbirlerin alınması gerekebilecektir