Gelişmiş demokrasilerde siyasi ve ekonomik krizler, sürüncemede bırakılmadan, kararlı ve hızlı adımlarla aşılır. Ya hükümet istifa eder, yeni bir kabine kurulur ya da erken seçim kararı alınarak halkın iradesine başvurulur. Çünkü kriz anlarında zaman kaybı, sorunların daha da derinleşmesine yol açar. Bu tür dönemlerde halkın güven duygusunun tazelenmesi, yatırımcının önünü görebilmesi ve devlet mekanizmasındaki tıkanıklığın aşılması hayati önemdedir.
Türkiye, uzun bir süredir derinleşen ekonomik kriz ve yüksek enflasyon sarmalında. Hayat pahalılığı artık toplumun tüm kesimlerini kuşatmış durumda. Vatandaş geçim derdiyle boğuşurken, üretim cephesinde de ciddi bir gerileme yaşanıyor. Sanayi üretimi yavaşlamış, tarım sektörü zayıflamış; ithalat, ihracatı katlayarak dış ticaret açığını büyütüyor. Dış kaynak arayışları sürerken, yerli firmaların üretim tesislerini yurt dışına — özellikle de Mısır gibi ülkelere — taşıması ise ekonominin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.
Bir diğer büyük yük ise kamuya maliyet oluşturan ve döviz garantili “Yap-İşlet-Devret” projeleri. Şehir hastaneleri, otoyollar, köprüler ve havalimanları için verilen döviz bazlı garantiler, her yıl artan bir bütçe baskısı yaratıyor. Devletin bu yükü taşıması giderek zorlaşıyor. Kur farkları, faiz ödemeleri ve dış borç geri ödemeleri derken kamu maliyesi alarm veriyor; gelir-gider dengesi dramatik biçimde bozuluyor. Ekonomik göstergeler ciddi bir irtifa kaybına işaret ediyor.
İşte tam da bu noktada, ülkenin rotasını yeniden düzeltmek ve toparlanmayı başlatmak için siyasal bir yenilenme kaçınılmaz hale gelmiştir. Mevcut yönetim yapısının krizi yönetme kapasitesi zayıflamıştır. Halkın gözünde meşruiyetini büyük ölçüde yitirmiş bir iktidarla ekonomik güveni yeniden inşa etmek mümkün değildir. Bu nedenle en makul ve acil adım, erken seçim kararı alarak halkın önüne sandığı koymaktır.
Seçimle birlikte oluşacak yeni hükümet, milletin desteğini arkasına alarak kapsamlı bir reform programını hayata geçirmeli; ekonomi başta olmak üzere tüm alanlarda bir seferberlik ruhuyla hareket etmelidir. İsrafı önleyen, üretimi teşvik eden, sosyal adaleti gözeten ve liyakate dayalı kadrolarla yönetilen bir devlet düzeni; yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal moral açısından da ülkeye umut aşılayacaktır.
Bugün halkın beklentisi; çözüm odaklı, şeffaf, adil ve hesap verebilir bir yönetim anlayışıdır. Bunun ilk adımı da demokratik işleyişin en temel aracı olan seçimdir. Erken seçim, sadece bir yönetim değişikliği değil; halkın sorunlarının duyulduğunun ve sisteme olan inancının tazelendiğinin göstergesidir.
Özetle, Türkiye’nin bu çok boyutlu krizden çıkışı için acil bir kan değişimi kaçınılmazdır. Demokrasi içinde kalarak, halkın iradesiyle yeniden yapılanmak ve güçlü bir başlangıç yapmak için şimdi harekete geçme zamanıdır.
