Konuk YAZAR

Tarih: 04.07.2025 00:41

Öküzün, kasabın bıçağını yalaması gibi...

Facebook Twitter Linked-in

 

 

İklim Kanunu Meclis’ten geçti, Kanunla “İklim piyasası” kurulacak! Adından da anlaşılacağı gibi bu bir rant kanunu. “Karbon vergisi” gibi uygulamalar is, zaten sanayileşmeyi tamamlayamamış ülkeleri, tarımda ve hayvancılıkta da geri bırakmak için tasarlandı.

 

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Dünya gazetesinin düzenlediği “İklim Ekonomisi Sürdürülebilirlik Finansmanı Zirvesi”inde, iklim değişikliği ile mücadele için yoğun finansal kaynak gerektiğini belirterek önümüzdeki 3 yıllık süreçte muhtemelen 60 milyar dolarlık bir kaynak söz konusu olduğunu da söylemişti.

 

Yani İklim Kanunu diye bir dayatmayı kabul etsin diye “çok taraflı bankalar” ve Dünya Bankası, para vermeyi vaat ediyordu... Göz yaşartıcı bir iyilik değil mi?

 

***

 

Biz “iklim yalanları” konusunda yeteri kadar uyarı yaptık ama kamuoyunu biz oluşturmuyoruz. Aslında Soljenitsin’in söylediği gibi “gerçeğin bir kelimesi bile dünyayı değiştirmeye yeter” ama bunun için toplumsal duyarlılık gerekir. Böyle bir duyarlılık yoksa insanlar size değil otoriteye inanır. Çünkü otorite, çıkar temin eder, siz ise sadece doğruları söylemekle kalırsınız. Tabii duyarlı olmak için toplumsal sorumluluk duygusunun da gelişmiş olması gerekir. Günlük çıkarları için çocuklarının geleceğini satmakta bir sorun görmeyen zihniyet yaygınlaşmışsa, ne deseniz söz geçiremezsiniz.

 

***

 

Şimdi maden yasası geliyor. Tek adama, dilediği yeri maden alanı olarak kamulaştırmak ve istediği şirkete vermek yetkisi tanınacak. Böylece ormanlar, tarım ve hayvancılık alanları, devletin ve milletin elinden alınabilecek.

 

Konuyu yıllardır inceliyorum ve “Tapunuza da göz diktiler!” diyorum.

 

Eskiden konferanslarla da anlatırdım. Bu konferansların sonunda sorulan sorulardan, dinleyenlerin çoğunun hiçbir şey anlamadığını fark ederdim. Sorun benim anlatımımda değildi... Sorun, halkın, devlet otoritesini elinde bulunduran “Müslüman”, “Milliyetçi” veya “Sosyal Demokrat” siyasilerin böyle vahim suçlar işlemeyeceğine olan inançlarından kaynaklanıyordu.

 

Atatürk, daha 1914’te “İnsanları istediği gibi kullanan kuvvet, fikirleri tanıyan ve geliştiren kimselerdir. Fikrin özelliği de, hiçbir itirazın bozamayacağı bir kesinlikle kendi kendisini kabul ettirmesidir. Bu ise fikrin, yavaş yavaş duygular haline gelerek inanca dönüşmesi ile mümkündür. Ve böyle olduktan sonradır ki, onu sarsmak için bütün başka mantıkların, başka yargılamaların hükmü kalmaz” demişti...

 

***

 

Büyük deprem yaşamış illerimizde rezerv alan uygulaması ile tapulara el konuldu. Kentsel dönüşüm kanunuyla, yerleşim yerlerinde, şehir merkezlerinde yer alan parsellerin de rezerv yapı alanı olarak belirlenmesine imkân sağlandı.

 

Peki bütün bu kanunların asıl amacı nedir?

 

İş adamı arkadaşım Yaşar Canca, yıllar önce asıl sorunun “dünyanın tapusunu ele geçirmek” olduğunu yazmıştı:

 

"Şimdi savaş, dünyanın tapusunu ele geçirmek için sürüyor. Dünyada her yıl Fransa ekonomisinin millî geliri (2.34 trilyon dolar) kadar gelir, sadece faiz yoluyla elde edilmektedir. Bu parayla rekabet etmek neredeyse imkânsızdır. Ülkemizdeki doğal kaynaklar önce bir yerlere adreslenecek sonra da Anayasa değişikliği ile birlikte işletenlere tapulanacak! Bir kere verin, bakalım bir daha alabilecek misiniz? Orman alanlarında şimdiden birçok yer ve amaç için ruhsatlar alınmaya başlanmıştır. Eğer bu değişiklikler planlandığı gibi gerçekleşirse deniz ve göl kıyılarındaki tesisler, limanlar, turizm bölgeleri, hidro elektrik santrallerinin su toplama havzaları, şu anda kullananların olacaktır. Millî-muhafazakâr yapının neyi koruduğunu bilmesi lazım. Bunu yapamaz isek içinde yaşadığımız coğrafyadaki dağları, ovaları, göl ve nehirleri elimizden alırlar. Coğrafya elimizden gittiğinde yaşayacak yer aramaya başlarız."

 

Canca'nın bahsettiği devletin tapusundaki millî servetler, "Varlık Fonu"na adreslendi... İlahiyatçı Cemil Kılıç ise "Mülkiyeti ve üretim araçlarını ele geçirmeden insanlar üzerinde egemenlik kurmak mümkün değildir. Şirk dediğimiz şey yani tanrılık/tanrısallık iddiası, mülkiyete el koyma yoluyla olmaktadır." diye konunun tarihi boyutunu açıkladı...

 

Şimdilerde siyasi kişiliklerin, Hz. Peygamber hatta Allah ile birlikte anılmaya başlanması, böyle bir sürecin sonucudur.

 

Bu bir küresel projedir ve kimler tarafından planlandığı da bellidir ama öküzün kasabın bıçağını yalaması gibi, bazı insanlar, tapuyu milletin elinden alacak olan yerel otoriteleri “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” diye takdim etmeye çalışıyor.

 

Oysa Türkiye pilot bölgedir! Tapulara el koymak ve insanları köleleştirmek istiyorlar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arslan BULUT(Yeniçağ)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —