Mustafa BALBAY


Saray anayasa!

Saray anayasa!


Hukukun sık kullandığı ilkesel sözlerden biridir:

 

Usul, esasın kapısıdır!

 

Muhteşem bir usulle esasa girdi! Dedi ki:

 

“Bir komisyon kurulması için gerekli talimatı verdim. En kısa sürede çalışmaya başlayacaklar!”

 

Talimat alındı. Komisyon kuruldu. İlk toplantısını yaptı.

 

Başkan kim olacak?

 

Elbette yardımcısı Cevdet Bey!

 

Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz, usule bakılırsa kimlerle çalışacağını, yani komisyon üyelerinin kimler olacağını kendisinin başkan olduğunu öğrenmesiyle birlikte öğrendi.

 

İşte anayasa hukuku denince ilk akla gelen o isimler:

 

AKP genel başkanvekilleri Efkan Âlâ ve Mustafa Elitaş, AKP genel başkan yardımcıları Hayati Yazıcı ve Ali İhsan Yavuz, AKP Sözcüsü Ömer Çelik, AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, AKP grup başkanvekilleri Özlem Zengin, Muhammet Emin Akbaşoğlu, Bahadır Yenişehirlioğlu ve son transfer AKP Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun!

 

Kuvvetler ayrılığına büyük bir titizlikle uyulmuş.

 

AKP’nin Saray kolu, AKP’nin genel merkez kolu, AKP’nin Meclis kolu temsil edilmiş!

 

Daha ne olsun?

 

Bundan daha demokratik temsil olur mu?

 

***

 

Anayasa komisyonu ve üyelerinin kişiliğine elbet sözümüz yok ama bir yandan Türkiye darbe anayasından kurtulmalı diyeceksiniz, Türkiye sivil bir anayasayı hak ediyor diyeceksiniz. Sonra dönüp talimatla en yakınlarınızdan oluşan bir komisyon kuracaksınız!

 

Buna sivil anayasa değil, Saray anayasa denir!

 

Söz konusu komisyon ortaya nasıl bir metin çıkarır bilemeyiz. Ancak şundan eminiz:

 

12 Eylül anayasasından daha kötü olur! Başta vurguladığımız gibi her şeyden önce usul, nasıl bir esasla karşılaşacağımızı ortaya koyuyor!

 

Cevdet Bey komisyonun kuruluş şeklinin nasıl yankılanacağını bildiği için şöyle bir değerlendirme yapma gereği duydu:

 

“Bu, elbette diğer paydaşların sürece katkı vermeyeceği anlamına gelmiyor. Çünkü bu, tek bir partinin tek başına yürütebileceği bir süreç değil. Tüm partilerin ortak sorumluluğu var. Biz kendi perspektifimizden çalışmamızı ortaya koyacağız. Komisyon olarak katkı alabileceğimiz kesimlere ziyaretlerimiz de olacak. Diğer kesimlerin çalışmalarıyla da birleşerek ortaya ortak bir sonuç çıkmasını hedefliyoruz.”

 

AKP usulü ortak çalışma böyle bir şey. Bir maddeyi birlikte yazıp ortak bir nokta oluşturmak yerine, “Benim madde böyle kalsın. Senin istediğini de başka bir madde yapalım. Böylece ortak metin oluşturmuş olalım!” demek!

 

Orwell diyor ya:

 

“Yasadışı diye bir şey yoktu. Çünkü yasa yoktu!”

 

Bugün Türkiye’de anayasa aykırılık diye bir şey yok. Çünkü ortada iktidarın uyduğu bir anayasa yok.

 

O nedenle ne yapıyoruz?

 

İktidarın uyacağı bir anayasa değil, iktidara uyacak bir anayasa yapıyoruz.

 

Bütün arayış bu.

 

O da olursa! Olmazsa önemli değil, “Bu muhalefetle anayasa yapılmaz. Bize anayasa yapacak bir çoğunluk verin” deyip seçim sonrasına gönderme yapmak!

 

Giderilmesi gereken tek pürüz, yeniden adaylığın önünü açacak bir düzenleme!

 

***

 

Anayasal bir devlet olmadığımızın son somut göstergelerinden biri İBB 6. dalgada gözaltına alınanların Emniyet-adliye-Adli Tıp üçgenindeki görüntüleri!

 

Silivri toplama kampına götürülmeleri çok önceden kararlaştırılmış belediye başkanları, eski milletvekilleri darbe dönemi iklimiyle kamuoyuna gösteriliyor. Bunun adı şudur:

 

Rıza dayatmak!

 

Rıza üretemeyince “Muktedir biziz, ona göre” mesajı vermek. Bu aynı zamanda aczin ifadesi!

 

Aynı gün aralarında Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanı Haşim Kılıç’ın da olduğu 19 eski AKP kurucusu, eski bakan ortak açıklama yaptı:

 

“Hukuk devleti askıya alınmıştır!”

 

Bir okur bu haber için şu yorumu göndermiş:

 

“Onlar hakkında da soruşturma açarlar!”

 

Sözü uzatmayalım.

 

Saray anayasası madde-1:

 

“Anayasa diye bir şey yoktur!”