Osman DOST


Seçim Güvenliği, Ekonomik Kriz ve Parmak Boyası Tartışması

Seçim Güvenliği, Ekonomik Kriz ve Parmak Boyası Tartışması


 

 

Tarihi henüz kesinleşmemiş olsa da, Türkiye’de olası bir erken seçimin konuşulmaya başlandığı günlerden geçiyoruz. Gündemin en sıcak başlıkları arasında ekonomik kriz, geçim sıkıntısı ve seçim güvenliği öne çıkıyor. Seçimlerin demokratik bir ortamda, adil ve şeffaf bir şekilde yapılması büyük önem taşırken, halkın yaşadığı ekonomik zorluklar da bu sürecin arka planını belirliyor.

 

Bugün emeklilerin önemli bir kısmı 15 bin lira civarındaki maaşlarla hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Ancak yalnızca emekliler değil, hiçbir geliri olmayan binlerce aile de var. Barınma hakkı, yaşamın en temel ihtiyaçlarından biri olmasına rağmen, artık 2+1 mütevazı bir dairenin kirası bile 15-18 bin lira arasında değişiyor. Bu şartlarda vatandaşlarımızın nasıl bir hayat mücadelesi verdiğini anlamak zor değil.

 

Ekonomik darboğaz yalnızca haneleri değil, üretimi ve sanayiyi de vurmuş durumda. Birçok fabrika, maliyetlerin artması nedeniyle üretimini ya durduruyor ya da yurt dışına taşıyor. Bu da işsizlik başta olmak üzere yeni sosyal sorunları beraberinde getiriyor. Muhalefet partileri, mevcut ekonomik şartların daha fazla kötüleşmeden erken seçim yapılmasının, olası bir krizin daha az hasarla atlatılmasını sağlayacağı görüşünde birleşiyor.

 

Seçim sürecinin adil, tarafsız ve şeffaf bir biçimde yürütülmesi için çeşitli öneriler de gündemde. Bunların başında, geçmişte olduğu gibi oy kullanırken parmak boyası uygulamasının yeniden getirilmesi yer alıyor. Parmak boyası, mükerrer oy kullanımının önüne geçilmesi açısından sembolik olduğu kadar pratik bir yöntem olarak görülüyor. Ayrıca seçmen kütüklerinin güncellenmesi ve her bir vatandaşın yalnızca bir kez oy kullanmasını sağlayacak mekanizmaların işletilmesi gerektiği vurgulanıyor.

 

Bununla birlikte, seçim döneminde İçişleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanlıklarının tarafsız isimlere devredilmesi gerektiği yönünde de yoğun talepler var. Yine valilerin ve kaymakamların seçim sürecinde tarafsız kalmaları, karşılama ve uğurlama törenleri gibi sembolik gösterilerden kaçınmaları gerektiği ifade ediliyor. Aynı şekilde, bakanların da temel atma ve tesis açılışları gibi etkinliklerle seçim propagandası yapmaktan kaçınmaları isteniyor.

 

Seçimlerin şeffaf geçebilmesi için siyasi partilerin her sandıkta gözlemci bulundurabilmeleri büyük önem taşıyor. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde, muhalefet partilerinin köylerde Seçim Koordinasyon Kurulları oluşturmasına imkân tanınması, seçim güvenliği açısından hayati bir gereklilik olarak değerlendiriliyor. Bazı köy muhtarlarına jandarma komutanlığı veya mülki amirler tarafından "şu kadar oy bekliyoruz" gibi baskılar yapıldığı yönündeki iddialar da kamuoyunda rahatsızlık yaratıyor. Bu tür uygulamaların önüne geçilmesi, demokrasinin temel ilkeleri açısından elzemdir.

 

Seçim günü, güvenlik güçlerinin sandıkların bulunduğu alanlardan 100-150 metre uzaklıkta konumlanmaları, seçmenin özgür iradesiyle oy kullanabilmesi açısından önemli bir tedbirdir. Ayrıca propaganda sürecinin sağlıklı bir şekilde sonlandırılması için seçim afiş ve flamalarının bir gün önceden kaldırılması gerektiği de dile getiriliyor.

 

Tüm bu taleplerin ve önerilerin temelinde yatan ortak nokta ise nettir: Şaibesiz, adil ve güvenli bir seçim. Milletin iradesinin tam olarak yansıtılacağı bir seçim süreci, yalnızca siyasal partiler için değil, tüm toplum için bir güven kaynağı olacaktır. Demokrasiye olan inancın pekişmesi, ancak bu güvenin sağlanmasıyla mümkündür.

 

Sonuç olarak; ekonomik krizin gölgesinde, halkın alım gücünün azaldığı, işsizliğin arttığı bir dönemde sandık başına gidilecekse, bu sürecin hiçbir gölgeye mahal vermeden yürütülmesi, her şeyden önce milli iradeye saygının gereğidir.