Mustafa BALBAY


Silivri’de 12 Eylül!

Silivri’de 12 Eylül!


 

Bir 12 Eylül gününde Silivri’deyiz. Ekrem İmamoğlu’nun diploma davası Silivri Cezaevi yerleşkesi içindeki duruşma salonunda yapıldı. Tarihimizdeki iki önemli 12 Eylül’den sonra dün de ülkemizin içinde bulunduğu durum açısından üçüncü 12 Eylül’ü yaşar gibiydik demek abartı olmaz!

 

12 Eylül 1980 demokrasinin tüm kurumlarını askıya alan, hatta yok eden ağır bir askeri darbeydi. 45. yılındayız!

 

12 Eylül 2010, FETÖ kurgusunun etkin olduğu, özellikle yargı kurumlarını alabora eden, sonuçları 6 yıl sonra çıkan bir darbe süreciydi. 15. yılındayız!

 

12 Eylül 2025 ise binlerce sahte diplomanın olduğu ülkede İmamoğlu’nun 35 yıl önceki yatay geçişinden üretilen davanın görüldüğü gün oldu. Herkes biliyor ki mesele diploma değil, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını engellemek! Siyasetin olmazsa olmazı demokratik yarış ortamına son vermek!

 

***

 

Silivri’de değişen fazla bir şey yok.

 

Binalar aynı. Duruşma salonu aynı. Bordo sandalyeler aynı. En acı olanı, hukuksuzluk aynı!

 

Sadece yargılananlar değişiyor!

 

Tutuklu yargılamalarda duruşma salonları buluşma salonu gibidir. İmamoğlu için de öyle oldu. Eşi ve iki oğluyla sadece dördünün hissedeceği bir buluşma vardı. İmamoğlu’nun Kıbrıs’taki üniversite arkadaşları salonun havasını değiştirdi. Birbirlerine taktıkları lakaplar, anlattıkları kısa anılar herkesi gülümsetti.

 

Maximiles Black’le tüm restoranlarda %20’ye varan indirim

Türkiye İş Bankası

 

Miting meydanlarında gümbür gümbür esen Özgür Özel’de dün derin bir kararlılık ve hüzün hâkimdi. Etrafında İmamoğlu’nun eşi, babası, iki oğlu, hemen yanında Özgür Çelik’le birlikteydi. Ekrem Bey, duruşma salonuna gelip 4-5 adım öteden onları selamlayınca biz de hüzünlendik! Zira bu tür durumlarda tutukluluk aile boyudur!

 

İmamoğlu duruşmalarda yargılanmaktan çok yargılıyor!

 

Dün de öyleydi. Savunması iki sütun üzerine oturuyordu. Diplomasıyla ilgili süreç ve siyasal değerlendirmeler!

 

Hâkim iddiaları sıralarken İmamoğlu araya girdi:

 

“Şu ana dek söylediklerinizin hiçbirinde ben yokum!”

 

İddianame, İmamoğlu’nun kendisi bir şey yapmasa bile yatay geçişindeki kayıtlarda farklı beyanlar var tezine dayanıyordu. Bu noktada İmamoğlu bizim de yeri geldikçe yaptığımız mizaha başvurdu:

 

“Demek ki daha 17 yaşındayken benim ileride cumhurbaşkanı olacağım tahmin edilmiş, komplo kurulmuş.”

 

İddianameyi şöyle yorumladı:

 

“Bu rezaleti o savcı yazmadı, yeneceğim kişi yazdırdı!”

 

Savunmasının siyasal ayağında eline kırmızı ağırlıklı bir İstanbul haritası aldı. 31 Mart 2024’te 39 ilçeden 32’sinde en çok oyu aldığını gösterdi, seslendi:

 

“Benim suçum budur!”

 

***

 

 

 

Duruşmanın ara bölümlerinde İmamoğlu ile sohbet ettik. Her şey soruldu.

 

“Kılıçdaroğlu sessizliğe gömüldü, ne diyorsunuz” sorusuna anında şu yanıtı verdi:

 

“Bu konuda ben de sessizliğe bürünüyorum!”

 

15 Eylül’de ne karar çıkar diye soruldu. Yanıtı şu oldu:

 

“Bütün bu saçmalıkların son bulmasını umut ederim. Dilerim bu defter o gün kapanır!”

 

CHP İstanbul il binasına giriş şeklini şöyle yorumladı:

 

“Bu, haneye tecavüz! Sadece CHP’nin iç işi değil. Polisimizi bu işe alet etmelerine ayrıca üzülüyorum.”

 

Ülkenin geleceğini nasıl gördüğü soruldu. O sırada duruşma salonunda değil, miting meydanında gibiydi.

 

Şöyle dedi:

 

“Bir umut seferberliği gerekiyor! Bir dayanışma zamanı. İçimizde dayanışma zamanı. Tüm muhalefette dayanışma zamanı. Milletle dayanışma zamanı. Bu ülkede bir gün diyalog olsa, bir gün! O gün her şey değişir!”