Sivas katliamının 32. yılını iç barış arayışları içinde olduğumuz bir süreçte andık!
2 Temmuz 1993, yakın tarihimizin en acı sayfalarından biridir.
Büyük umutlarla başlayan DYPSHP koalisyonunun terör olaylarıyla sarsıldığı günlerdi. 17 Nisan 1993’te 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünün ardından 16 Mayıs’ta Başbakan Süleyman Demirel onun koltuğuna oturmuştu. Tansu Çiller DYP genel başkanı ve başbakan olmuştu. SHP genel başkanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü koltuğu bırakmaya hazırlanıyordu. Böylesi bir siyasal iklimde Sivas’ta yapılan Pir Sultan Abdal şenlikleri provokatörlerin oyun alanı oldu. Sanki şenlikler dine karşı bir hareketmiş gibi bir ortam oluştu. Şenliklere katılan aydınların kaldığı Madımak Oteli ateşe verilirken göstericiler, “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” sloganı atıyordu.
3 Temmuz Pazar sabahı gün ağarırken Türkiye tarifsiz bir karanlığa gömülüyordu.
***
Aslında 1993’e bütün bakınca tablo daha da netleşiyor.
24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu’nun öldürülmesi tüm ülkeyi sarstı. “Kalpaksız kuvvacı” Mumcu, Türkiye’yi ayakta tutan pek çok sütunun taşıyıcısıydı, savunucusuydu...
Mumcu’nun acısı dinmeden 17 Şubat 1993’te dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’i taşıyan uçak Ankara’da kalkıştan hemen sonra düştü. Bitlis’le birlikte 5 kişi şehit oldu. Resmi açıklama uçağın kanatlarının buzlandığını söylüyordu ama yapımcı firma kanıtlarıyla birlikte bunun mümkün olmadığını açıklıyordu.
Bitlis, terörle mücadelenin kıyasıya sürdüğü o günlerde, “Bölge halkını kazanmadan hiçbir mücadeleyi kazanamayız” görüşünü fiili bir doktrin olarak kurumla paylaşmıştı.
24 Mayıs 1993’te ise Bingöl-Elazığ karayolunda 33 silahsız Mehmetçiği taşıyan otobüs durduruldu. Terör örgütü 33 eri kurşuna dizdi. O günler her şeye karşın koalisyonun demokratikleşmeyi konuştuğu günlerdi. Bu saldırıdan sonra bir SHP’li bakanın şunu mırıldandığını anımsıyoruz:
“Bu koşullarda artık demokratikleşmeden söz etmek çok zor!”
Uğur’suz yıl bununla bitmedi. 2 Temmuz 1993’te Madımak yangını karanlığı koyulaştırdı. Daha Madımak’ın dumanı tüterken 5 Temmuz’da terör örgütü Erzincan’ın Kemaliye ilçesi Başbağlar köyüne indi. Akşam namazını kılan cemaati camiden çıkarıp köy meydanında kurşuna dizdi. 33 kişi orada can verdi.
Pir Sultan şenliklerini aleve ve dumana boğanlar bunun hangi sinir uçlarına dokunacağını biliyordu.
Akşam namazını kılanları kurşuna dizenler hangi sinir uçlarına dokunacağını biliyordu.
İşte 1993 iç barışa bombanın koyulduğu, kurşunun atıldığı, kibritin çakıldığı bir yıl oldu.
***
32 yıl sonra yine 32 kısım tekmili birden iç barışı konuşuruz.
Koalisyon ortakları Demirel ve İnönü daha hükümet birinci ayını doldurmadan 8 Aralık 1991’de Diyarbakır’a gitmişti. Demirel orada yurttaşlara şöyle seslenmişti:
“Kürt realitesini tanıyoruz!”
Arkası yukarıda özetlediğimiz 1993!
Bugün “terörsüz Türkiye” diye tanımlanan, içinin nasıl doldurulacağı tam olarak bilinmeyen bir sürecin içindeyiz.
Talihten ders alınması en büyük dileğimiz. Aradan aylar geçti; söylemleri bir yana koyarsak hâlâ 22 Ekim’deyiz!
İç barış bir partinin ya da sadece siyasi iktidarın tek başına gerçekleştirebileceği bir hedef değil!
İktidar, “Terörü bitireyim ama yanına muhalefeti de koyup gömeyim” mantığında ısrar ettiği sürece işimiz çok zor!
Bereket, toplum siyasetten daha ileride, bir arada yaşamanın bilincinde!