Trump’ın Kanada, Panama, Grönland ile ilgili emperyalist söylemlerde bulunması ve bunda kararlı olduğunu da belirtmesi, Ukrayna’ya verdiği desteğin mali faturasını ödetmeye, hatta daha fazlasını talep ederek bir noktada haraca bağlamaya çalışması, bu konuda anlaşma olmazsa barışın tesis edilemeyeceğini ifade etmesi ve Ukrayna’ya olan desteğini askıya alması, ABD’nin Avrupa’nın savunmasını üstlenmeye mecbur olmadığını, Avrupa ülkelerinin NATO’ya olan savunma katkılarını arttırmasını, hatta kendi savunmalarını sağlaması gerektiğini dile getirmesi, AB ülkelerini telaşlandırmış ve süratle bu konuyu ele alma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.
AB’den savunma seferberliği
Ortaya çıkan bu durum karşısında, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları Ukrayna'ya destek ve Avrupa savunmasının güçlendirilmesi gündemiyle evvelki hafta Brüksel'de bir araya gelmişler ve bu konulara ilişkin kararlar almışlardır.
Mutabık kaldıkları önemli hususlar, Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa ve küresel güvenlik üzerindeki etkisini ve buradan hareketle gelecekteki tehditleri dikkate alarak AB’nin güvenliğinin arttırılması için kendi savunmasından daha fazla sorumlu olmayı, tehditlere karşı özerk bir şekilde hareket etmeyi, ABD ve onunla ilintili olarak NATO’ya olan stratejik bağımlılığını azaltmak amacıyla gerekli araç ve finans unsurlarını seferber ederek savunma harcamalarını artırmayı kabul etmeleridir.
Toplantı sonuç bildirgesinde, güvenlik ve savunma alanında daha güçlü bir AB’nin sadece kendileri için değil, küresel ve transatlantik için de olumlu katkı sağlayacağı, ancak yine de NATO’nun, savunmanın temelini teşkil ettiği üzerinde durulmuş ve AB üyesi olmayan ortaklarla da çalışmanın önemi vurgulanmıştır.
ABD/NATO’nun AB güvenliğindeki yeri
Trump’ın bir düşüncesi de NATO’nun, ABD’nin değil, Avrupa’nın güvenliğini sağladığı gerekçesiyle ABD’nin NATO’dan çekilmesidir. ABD’nin, NATO’dan çekilerek Rusya ve Çin’le anlaşıp, birlikte savunma masraflarını yarı yarıya indirerek bu işten karlı çıkmayı düşündüğü, ancak dünya konjonktürünün sabit olmadığını ve çağımızda süratle değişme istidadında olduğunu hesaba katmadığı anlaşılmaktadır.
ABD’nin daha doğrusu Trump’ın, dikkate almadığı birkaç husus vardır. Bunlar;
1. ABD derin devletinin/müesses nizamının böyle bir duruma, ABD çıkarlarına ve güvenliğine aykırı olması nedeniyle müdahale etme ihtimalidir. 2. ABD’nin, tehdit olarak gördüğü Rusya’yla arasında okyanus olmasına rağmen, Rusya tehdidini Avrupa’dan kontrol altına alma ve tehdidi bu bölgede sınırlandırma imkanından mahrum kalacak olmasıdır. 3. ABD’nin, bir noktada NATO’da lider ülke olma konumuyla, NATO vasıtasıyla diğer NATO ülkeleri üzerindeki etkinliğini ve kontrol imkanını kaybedecek olmasıdır. 4. NATO’nun misyonunu tamamladığı düşüncesiyle kendisini feshetmesi halinde, Avrupa’nın yeni bir savunma ve güvenlik birimi kurması, ABD’ye bağımlılığının ortadan kalkması, hatta savunma silah, malzeme, araç ve gereç ihtiyacını kendisinin sağlaması, bunun da ABD silah sanayiine olacak negatif etkisidir.
Ancak bu konu hem ABD hem de AB için üstesinden kolaylıkla gelinecek bir durum olarak görülmemektedir. Bu nedenle AB’den, NATO’yla entegrasyonunu da sağlayacak şekilde, Avrupa Güvenlik Mimarisi çalışmalarını sonuçlandırarak gerçekleştirmesi, savunma harcamaları için daha fazla mali kaynak sağlayarak ABD’ye olan bağımlılığını azaltması, bu çalışmaya AB üyesi olmayan ancak yakın işbirliği içinde olunan İngiltere, Norveç, İsviçre ve Türkiye’yi de dahil ederek, savunma ve güvenliğin bütünlüğünü sağlaması beklenebilir.
AB’nin Ukrayna’ya destek girişimleri
ABD, Zelensky’nin son ziyaretinde yaşanan gerilimden sonra Ukrayna’ya olan desteğini durdurmuş, bu durum, savaşın başından beri Ukrayna’da ABD’yle birlikte hareket eden ve ona destek veren AB’yi, Ukrayna için askeri ve ekonomik imkanlarını seferber etmek zorunda bırakmıştır.
Bürükselde yapılan zirvede, bu konuda Macaristan’ın çekincelerine rağmen 27 yerine 26 üyenin desteği alınmış, Ukrayna'nın bağımsızlığına, egemenliğine ve uluslararası alanda tanınan sınırları dahilinde toprak bütünlüğüne yönelik sürekli ve sarsılmaz destek bir kez daha teyit edilmiş, kapsamlı, adil ve kalıcı bir barış için dikkate alınması gereken prensipler belirlenmiştir.
Bu prensipler; Ukrayna konusundaki müzakereye Ukrayna’nın da katılmasını, Avrupa’nın güvenliğini etkileyecek hiçbir müzakerenin Avrupasız yapılamayacağını, ateşkesin kapsamlı bir barış anlaşması sürecinin bir parçası olabileceğini, anlaşmanın güvenlik garantilerini de kapsaması ve barışın Ukrayna’nın bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygılı olmasını kapsamaktadır.
Toplantıda, üye ülkelerin Ukrayna'nın ivedi askeri ve savunma ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik çabalarını arttırması da kararlaştırılmış, AB üyesi olmayan oydaş ortaklarla çalışmanın önemi de vurgulanmıştır.
AB ve Ukrayna’nın yol haritası
Trump’ın çıkışlarından sonra savaşta Ukrayna’yı yalnız bırakmasının boşluğunu, kendi güvenliğini de düşünerek AB doldurmaya çalışmaktadır. Ancak AB’nin bir güvenlik ve savunma birlikteliğini oluşturacak NATO benzeri bir kuruma sahip olmaması, bugüne kadar güvenliğini NATO’ya, dolayısıyla da ABD’ye dayandırması, onu yeni bir güvenlik ve savunma birlikteliği sağlamaya yöneltmiş ve bundan sonra savunma harcamalarını da arttırmaya mecbur bırakmıştır.
Aslında Avrupa ülkeleri, bir taraftan NATO içinde kalıp, diğer taraftan da Avrupa Güvenlik Mimarisi çalışmalarına gereken önem verseydi, bugün böyle bir telaş içinde olmayabilirdi.
AB’nin bundan sonraki yol haritasını; şimdilik mevcut NATO’yla, ABD NATO’dan ayrılırsa ABD’siz NATO’yla birlikte hareket edip, kendi savunmasını sağlayacak düzenlemeleri hızlandırmaya yönelik olacağı, zaman içinde bunu özerk bir hale getirmeye çalışacağı, bu yapı içine ortak paydaşlar olarak nitelendirdiği, başta İngiltere olmak üzere Norveç, İsviçre ve özellikle Türkiye’yi de dahil ederek, savunmada bir bütünlük sağlamaya çalışacağı şeklinde değerlendirmek mümkündür.
Ukrayna’nın maalesef kendisine bir yol haritası çizemediği, ABD/NATO’nun stratejisi gereği Rusya’yı sıkıştırmak ve zayıflatmak için kullanıldığı, Trump’la birlikte değişen ABD politikası gereği yalnız ve zor durumda bırakıldığı görülmektedir.
***
Trump Ukrayna’yı, verdiği desteğin karşılığında sanki savaş tazminatı istercesine ve vergi ödemeye de mahkûm edercesine, kıymetli yeraltı madenlerinin yarısının tüm haklarını vermeyi içeren bir anlaşmayı kabul etmeye mecbur bırakmış, Rusya’yla ancak bu şartla barış anlaşması yapılacağını söylemiştir. Ukrayna’ya hangi güvenlik garantilerinin verileceğinin, kimin ne alacağı ne vereceğinin, ABD ile Rusya arasındaki anlaşmaya bağlı olacağı anlaşılmaktadır.
Trump ayrıca, Avrupa desteğine devam etmeye çalışsa da savaşı sonlandırma ve barış için ABD’nin inisiyatif alması, esas muhatap ülke Ukrayna’nın, hatta AB’nin müzakere masasına alınmaması gibi doğru olmayan bir durum yaratmıştır.
Burada emperyalist bir ülkeye bağımlı olmanın sakıncasının ve onun ipiyle kuyuya inilmesinin sonuçlarının neler olacağı açıkça görülmektedir. Bundan ders çıkarılmalıdır.