Armağan KULOĞLU


TÜRKİYE-ABD LİDERLER GÖRÜŞMESİNİN ARDINDAN

TÜRKİYE-ABD LİDERLER GÖRÜŞMESİNİN ARDINDAN


BM toplantısı vesilesiyle Türkiye ve ABD liderleri toplantı sürecinde birkaç defa görüşme fırsatı bulmuş ve önceden randevusu düzenlenmiş geniş bir katılımla Washington’da da 2 saati aşan bir görüşme yapmıştır.
Bu ziyaret öncesinde görüşmelerde ele alınacak konular belirlenmiş, özellikle Washington’daki geniş katılımlı toplantıda bunlar üzerinde durulduğu belirtilmiştir.
Toplantıdan sonra liderin yaptığı açıklamalardan ve ABD’nin Türkiye BE Barrack’ın ifadelerinden, görüşmelerin çok iyi geçtiği, hatta harika olduğu, liderlerin şaşırtacak bir şekilde işbirliği içinde hareket etmekte mutabık kaldıkları ve memnuniyet verici bir toplantı olduğu söylenmiştir.
Toplantıların, soyut olarak çok verimli, ancak somut olarak ne kadar verimli olduğunun ve sonuçlarının, zaman içinde ABD’den gelecek açıklamalar ve yaşayacağımız olaylar ile açıklığa kavuşacağı düşünülmektedir.
Açıklamalardan, yapılan anlaşmalardan, söylemlerin satır aralarından ve durumdan çıkarılarak objektif olarak değerlendirilen konular aşağıda belirtilmiştir.
Sivil nükleer işbirliği: Nükleer alanda sivil işbirliği konusunun sadece Rusya nükleer santral teknolojisine bağlı olmasının sürdürülebilir bir durum olmadığı göz önünde tutulduğunda, ABD’yle yapılan sivil nükleer işbirliği anlaşmasının faydalı olacağı değerlendirilmiştir.
Boeing uçağı alınması taahhüdü: THY filosunu yenilemek amacıyla, 2029-2035 yılları arasında teslim alınmak üzere, opsiyonsuz 150, opsiyonlarıyla birlikte 225 adet Boeing 747 ticari uçağının alınmasına ilişkin bir taahhüde girilmiş, bir yıldır bu konuda bir çalışma sürdürüldüğü de söylenmiştir. Airbus benzeri uçaklarla rekabete girilip girilmediği, maliyet ve etkinlik açısından uygunluğu, elde mevcut uçak adedi ve durumları dikkate alındığında bu kadar uçağa ihtiyaç olup olmadığı ve kaynağı konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Taahhüdün bu ziyaret zamanına denk getirilmesinin, sorunların çözümüne destek olmak üzere ABD’ye bir jest yapma anlamına gelip gelmediği de anlaşılamamıştır. Bütün bu hususların olumlu ve uygun olması halinde sorun teşkil etmeyeceği söylenebilir.
Halkbank sorunu: Halkbank konusunun irdelenmesinin yönetimde sıkıntılar yarattığına ilişkin söylentiler vardır. Görüşmelerde, öngörülen cezanın tekrar gündeme geldiği ve bunun çözümü için tarafımızdan bir sene süre istendiği söylenmektedir. Konunun önümüzdeki süreçte tekrar gündeme gelebileceği anlaşılmaktadır.
Rusya’dan petrol alımının durdurulması: Trump’ın Rusya’ya uygulanan yaptırımlar kapsamında Türkiye’ye, Rusya’dan petrol alınmamasını önermiş ve bunu dikkate almamızı beklediğini ifade etmiştir. Bunun anlamı, ABD’den beklentileriniz varsa bu isteğimizi uygularsınız demektir.
Rusya, Türkiye’nin özellikle doğal gaz alımında en fazla işbirliği yaptığı, petrol ve gaz aldığı ülkedir. Hatta gaz akışında dağıtım merkezi durumundadır. Aldığı gazın ve petrolün yarısından fazlası Rusya’dan gelmektedir. Mavi Akım ve Türk Akım gaz hatları neredeyse tam kapasiteyle çalışmaktadır. Saniyede, konutlarda ve elektrik santrallerinde kullanılmaktadır. Petrol ve doğalgaz fiyatları da piyasayla karşılaştırıldığında Türkiye için oldukça uygundur. Böyle bir durumda Türkiye’nin Rusya’dan enerji ithalatını durdurması bir tarafa, azaltması bile çok zordur.
Bu konu Rusya’yı zora sokmak için tavsiye edilirken, Türkiye’yi de zora sokmaktadır. Uygulanmasının ABD’yle sıkıntı yaşamamak için ancak kısmi olarak yapılabileceği değerlendirilmiş ve ABD’nin, Türkiye’den alternatif kaynaklardan yararlanması tavsiyesi üzerine de sırf ABD memnun olsun diye, ilk etapta Rus gazına göre %30 pahalı olan 7 milyar dolarlık sıvılaştırılmış gaz almak üzere anlaşma yapılmıştır.
Bu durum, ABD’nin Türkiye’den, Rusya-Ukrayna arasında kolaylaştırıcı rol oynamasından memnuniyet duyduğu ifadesi ve bunu devam ettirmesi beklentisiyle de ters düşmektedir. Türkiye’nin durumu, her iki tarafa da eşit mesafede olmasının bir sonucudur. Rusya’yı zora sokacak bir uygulamanın, Türkiye’nin mevcut statüsünü de bozacağı dikkate alınmalıdır.
CAATSA yaptırımları: 2019’deki F-400 alımı nedeniyle uygulanan bu yaptırımların Türkiye’ye maliyeti çok fazla olmuştur. F-35 programından çıkarılmamızın, F-16 alımının sürüncemede bırakılmasının, Kaan motorlarındaki belirsizliğin ve diğer kısıtlamaların temelinde CAATSA yaptırımları vardır.
Bu yaptırımların kaldırılması talebimize karşılık Trump, Türkiye’den beklentilerinin olduğunu ifade etmiştir. Görüşmelerin olumlu geçmesi halinde kaldırılabileceğini de söylemiştir. Ancak bunun, Kongre’nin her iki kanadının da onayıyla yürürlüğe girdiği, kaldırılmasında da başta Yahudi ve Rum, sonra da Ermeni lobilerinin engelleriyle karşılaşılacağı dikkate alınmalıdır. Bunun için Trump’ın kararlı ve etkili davranmasına ihtiyaç olup, uygulamada biraz esnek hareket edebilme yetkisinin olduğu da bilinmektedir. Konunun gelişmelere bağlı olarak gündemde olabileceği düşülmekte, bunun ulusal güvenliğimize zarar vermeden çözümlenmesinin önemine binaen sıkıntı yaratmadan gerçekleştirilmesine özen gösterilmelidir.
F-35, F-16 uçakları ve Kaan motoru: F-35 programına dönmenin artık zor olduğu, ancak tedarikinin mümkün olabileceği üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır.
F-16 programından modernizasyon kitleri ve mühimmat alımları çıkarılmış, sadece alım kısmı üzerinde çalışılmaktadır.
4 adet Kaan uçağı prototipleri için ABD GE’den, her bir uçak için 2 adet, 2 adet de yerdeki denemeler ve yedek olmak üzere 10 adet F-16’da da bulunan F-110 motoru alınmıştır. 2018’de seri üretime geçilmesi beklenen uçakların ilk kafilesi (blok) için de aynı motorlardan alınarak kullanılması, müteakiben de TEI’de üretim aşamasına geleceği planlanan motorların devreye girmesi öngörülmüştür.
Ancak, F-35, F-16 uçak alımlarının ve KAAN seri üretiminin ilk kafilesinde kullanılacak F-110 motorlarının tedariğinin, CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasına bağlı olduğu bir gerçektir. Fakat, şartlara bağlı olan Başkan yetkisinin kullanılmasının da mümkün olabilmesi önem arz etmektedir. Bu konudaki gelişmeler, yaşanarak görülecektir.
Heybeliada Ruhban Okulu: Fener Rum Patriği’nin Trump’ı ziyaretindeki Türkiye’den olan şikayetleri içinde de yer alan ve Türkiye’nin “gerekeni yapacağız” demesinin ardından, bu konudaki beklenti artmıştır. Bu okulu kapatan Türk yönetimi değil, Patrikhane’dir. Sebebi bağımsız hareket etmek istemesi, Türk eğitim makamlarına bağlı olmayı kabul etmemesidir.
Davranışlarında ve yurtdışındaki kabullerinde “Ekümenik Patrik” olarak hareket eden Fener Rum Patriğinin, Lozan’a göre sadece İstanbul’daki Rumların dini vecibelerini yerine getirmesine hizmet etme görevi olduğu unutulmamalı, Türk Eğitim Kurumlarının müfredat ve usullerine riayet ederek ve ona bağlı olarak hareket edebileceği, bağımsız davranamayacağı bilinmelidir. “Ekümenik Patrik” olmasına yol açacak her uygulamanın ulusal güvenlik sorunu olduğu dikkate alınmalıdır.
***
Trump’ın abartılı methiyelerinin arkasında neler planladığına ilişkin şüpheler vardır. İlişkilerde kurumsal değil bireysel yönetimi ön planda tutan davranış ve anlayışının da sakıncalı olduğu düşünülmelidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız, egemen, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu daima göz önünde tutulmalıdır.