Armağan KULOĞLU


Yunanistan’dan değişim beklenmemeli

Yunanistan’dan değişim beklenmemeli


Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanmasından bugüne kadar 200 yıla yakın bir süre geçmiştir. Bu 200 yıllık süre içindeki Türkiye-Yunanistan ilişkilerine bakıldığında, ilişkilerin esasta düzelmesinin mümkün olamayacağı açık bir şekilde görülmüştür. Sadece Ulu önder ATATÜRK dönemi istisnadır. O da İstiklal Savaşında ATATÜRK’ün önderliğinde verilen ders ve onun diplomasideki dâhiyane başarısı sayesinde gerçekleşmiştir. Demek ki sonuç almak için, Türkiye’nin ders vermesi, diplomaside maharet göstermesi gerekiyormuş.

ATATÜRK dönemindeki ilişkilerin iyi görünmesinin sebeplerinden biri de ATATÜRK’ün genel dış politikasının da etkisiyle, Yunanistan’a destek veren ülkelerin desteğini arkasında görememesidir. İlişkilerin tümüne bakıldığında Yunanistan’ın Türk ve Türkiye düşmanlığının genlerine işlemiş olduğu anlaşılmaktadır.

Yunanistan’ın hedefi

Yunanistan, Osmanlıdan bağımsızlığını kazanmasından itibaren, batının da desteğiyle sürekli olarak Türkiye aleyhinde topraklarını genişletmiştir. Hedefi, Ege’yi tamamen bir Yunan gölü haline getirmek, Batı Anadolu’yu ele geçirmek, Kıbrıs’ın tamamında Rum hâkimiyetini sağlayarak onu ilhak (enosis) etmektir. Şimdi bu doyumsuzluğuna Türkiye’nin Akdeniz’deki Mavi Vatan’ını da dahil etmiştir.

Yunanistan, hakkı ve hukuku olmayan çıkarlar peşindedir. Bunları da yeterli gücü olmadığından başka güçlerin desteğiyle elde etmeye çalışmaktadır. Şikâyeti ve ağlamayı da bir dış politika argümanı olarak kullanmaktadır.

Türk ve Türkiye düşmanlığından beslenen Yunanistan, AB üyesi olmanın avantajını Türkiye aleyhinde kullanmakta, ABD yönetimindeki Yunan kökenli veya sempatizanı siyasetçiler ve Rum lobisinin desteğiyle, Türkiye’nin hakkı ve hukukunu gasp etmeye çalışmaktadır. ABD’yle yaptığı savunma anlaşmasıyla, egemenliğini sorgulatacak düzeyde sırtını ona dayayarak, boyundan büyük çıkışlar yapmaktadır.

Sözde yumuşama ortamı

Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlıkları tarafından bir yumuşama ortamı tesis etmek üzere sağlanan mutabakat kapsamında Savunma Bakanlıklarınca karşılıklı heyetler arası görüşmeler yapılmaktadır. Ancak bu görüşmelerde, yine sağlanan mutabakata göre, asıl anlaşmazlık konularına değinilmemekte, güven arttırıcı önlemler üzerinde durulmaktadır. Zaman içinde diğer konulara gerilim yaratmayacak şekilde girilmesi düşünülmektedir.

Bugüne kadar Türkiye’yle Yunanistan, çeşitli isimler altında birçok defa müzakere yapmıştır. İki ülke arasındaki anlaşmazlıkların özü, Türkiye’nin uluslararası anlaşmalar ve uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve çıkarlarını Yunanistan’ın kabullenememesi, her şeyin kendi çıkarına olması doyumsuzluğuyla hareket etmesi, Türkiye’nin de haklarını korumaya çalışmasıdır. Bu durum hem ikili hem de NATO, BM ve AB gibi çoklu ilişkilerde de aynı şekildedir. Yunanistan’ın, bu şekilde hareket etmesinin asıl sebebi, ABD ve AB’nin güçlü desteğini daima arkasında hissetmesidir.

Kıbrıs konusunda yapılan müzakerelerde de sonuç alınmadığı, müzakereler kesildiğinde kazandıklarını kâr hanesine yazdıkları, yeniden müzakereye oturulduğunda bu noktadan başlayarak salam taktiği uyguladıkları tecrübelerle sabittir.

Bu nedenle müzakerelerde verimkar olunmamalı, son derece temkinli davranılmalı, anlaşmalar ve hukuktan doğan hiçbir hakkımızdan, çıkarımızdan ve davranışımızdan kesinlikle taviz verilmemelidir. “Bundan bir şey olmaz, başka bir çıkar sağlamamıza yarar” düşüncesiyle verilecek bir taviz, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Ancak amaç göstermelik ve dostların alışverişte görülmesi ise, o başka!

Yunanistan yine beklediğimiz gibi

Yunanistan davranışlarına beklediğimiz gibi devam etmektedir. Bir taraftan kendi askeri gücünü arttırmaya, Ege ve Akdeniz’de yeni imkanlar elde etmeye çalışırken, diğer taraftan da Türkiye’nin gücünü arttırmak ve deniz yetki alanlarını belirlemek için yaptığı girişimleri de önlemeye gayret etmektedir.

Bunlardan biri Türkiye’nin, Suriye’deki yeni gelişmeler sonrasında kurulan yeni yönetimle, Libya’yla yaptığı gibi, bir deniz yetki alanı anlaşması yapması beklentisine karşı önlem alma ve Kıbrıs konusunda da rol kapma düşüncesidir. Bu amaçla Yunan Savunma Bakanı Dendias Suriye’ye gitmiş ve Cumhurbaşkanı Şara’yla görüşmüş ve endişelerini dile getirmiştir. Ancak bu konuda Yunan ve GKRY Rum gazeteleri, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kallas, Türkiye Dışişleri Bakanının, Şam’la deniz yetki alanı anlaşması yapma niyetlerinin olmadığına ilişkin beyanı olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu gazeteler ayrıca Suriye’nin uluslararası hukuka ihtiyacı olduğu için Türkiye’nin yanında yer almayacağını ve Rum-Yunan ikilisinin Şam’ı Türkiye’den uzak tutmak için AB’yi devreye sokmaya çalıştığını da iddia etmiştir. Görüldüğü üzere Rumlar, önleyici propaganda faaliyeti yürütmektedir.

Bir diğeri Türkiye’nin İngiltere aracılığı ile 40 adet Eurofighter Typhoon savaş uçağı alımında son aşamaya gelmesidir. Türk heyetinin Kuvvet Komutanı seviyesinde İngiltere’deki temasları Yunanistan’ı korkutmuş, Dendias, alel acele Londra’ya giderek bunun önlenmesine yönelik temaslarda bulunmuştur.

Bir başka önleme teşebbüsü de Türkiye’nin Fransa’dan 6 Avrupa ülkesinin ortak yapımı olan Meteor füzeleri satın alımını engellenme gayretidir. Bu maksatla Dendias önce Fransa’ya gitmiş, oradan olumsuz yanıt alınca Londra’ya gidip İngiliz Savunma Bakanı Healey’e endişelerini dile getirmiş, ancak sonuç alamamıştır.

Görüldüğü üzere Yunanistan, bir taraftan Türkiye’nin hak ve menfaatlerini gasp etmeye, bunları elinden kaçırmamak için sırtını ABD ve AB’ye de dayayarak kendi gücünü arttırmaya gayret ederken, diğer taraftan da Türkiye korkusuyla onun güçlenmesini önlemeye devam etmektedir.

Yunanistan’ın korkularından biri de Türkiye’ye karşı kendini güvende hissettiği, ABD’nin Yunanistan’da geliştirdiği ve yenilerini kurduğu üslerden, ABD’nin Trump’la değişen politikası nedeniyle çekilme ihtimali olup, Dedeağaç üssünün kapanacağı haberi endişe yaratmıştır. ABD bu üssün Yunanistan’a ait olduğunu ifade ederek haberi yalanlamıştır. Bu beyanla Yunanistan rahatlamış görünmektedir. Aslında bu üs, NATO adıyla, Montrö sözleşmesini de by-pass ederek ABD’nin Doğu Avrupa’ya ve Karadeniz kıyı bölgelerine kaydıracağı kuvvet ve malzeme için ABD tarafından tesis edilmiştir ve kullanılmaktadır. Ancak politika gereği Yunanistan’a ait denmiştir.

Yunanistan’ın İsrail’le olan ilişkisini arttırmaya çalışması da gözden kaçırılmamalıdır.

***

Geçmişte ve bugün olduğu gibi Yunanistan ve Rum Yunan ikilisinin Türkiye’ye karşı tutumunda bir değişiklik olmadığı, bundan sonrada olmayacağı ilgililer tarafından çok iyi binmeli, her alanda müteyakkız bulunulmalıdır.

Trump’ın yeni politikasıyla Avrupa, savunmasız kalmasının derdine düşmüş, Ukrayna da ortada kalmıştır. Emperyalist ülkelere bağımlı olmanın ne olduğu görülmüştür. Yunanistan’ın da bundan ders alması tavsiye edilir.