Olağanüstü günlerden geçiyoruz. Terör örgütü PKK, “beklenen” açıklamasını yaptı. Silahlı mücadeleyi bırakıp yeni evreye geçti. PKK bunu Öcalan’ın Türkiye’ye getirilip yargılanmasından sonra da 2002 ve 2003’te iki kez yapmıştı.
Geçmişte olanları irdelemek, dersler çıkarmak başlı başına yazı konusu olur. Bugün sıcak duruma değinelim.
Dün sabah 09.00 sıralarında PKK 12. kongresinin sonuçları açıklandı. İktidar 22 Ekim’de isimsiz başlayan, adı yolda “terörsüz Türkiye” olarak konan süreç için, “Sadece dört kelime… Silahlar gömülecek, örgüt lağv edilecek! Başka hiçbir şey yok” dedi.
Ancak dünkü PKK bildirisi 4 kelime değil, 4 sayfaydı.
Silahlı mücadele devrinin kapandığını söylerken cümlenin devamını şöyle getirdi:
“Yeni bir döneme giriş.”
İşte bütün mesele bu. Nasıl bir yeni dönem?
***
Konuyu çok konuşacağız. Görünen o ki bütün yazımız bu tartışmalarla geçecek, sonbaharda Meclis’in açılmasıyla anayasa dahil pek çok konu gündeme gelecek.
Ekim ayı sonunda şu saptamayı yapmıştık:
“İktidarla PKK arasında DEM üzerinden bir süreç başladı, kamuoyu konuşulanların sadece yüzde 20’sini biliyor.”
Bugün de aynı noktadayız. İktidar önümüze ve geleceğe bakalım diyor ama bildiri daha çok geriye bakıyor. İki yerinde okkalı biçimde Lozan’a saldırıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedini bütün sorunların başlangıcı, sebebi olarak ilan ediyor. Bu bildiri için iktidar ve medyası, “müjde” tanımlaması yapmıştı. Özellikle o nedenle altını çiziyoruz. İki olasılık var:
1- PKK, tabanına selam vermek ve yeni dönem mücadelesini o zeminde sürdüreceğini hissettirmek için Lozan’a saldırdı. İktidar, böyle bir bildiri olmaması için diyalog kurdu ama olmadı.
2- Terör örgütünün Lozan’a saldırılmasında iktidar için de bir sakınca yok. Zaten iktidar medyasında yeterli miktarda Lozan düşmanı var.
Böyle değilse bir açıklama yapılır, bildirinin en azından Lozan ve “soykırım” bölümü reddedilir.
***
Dün başlayan yeni sürecin varacağı yer Atatürk’ün ilk kez 1933’te, Cumhuriyetin 10. yılındaki söylevinde dile getirdiği “yurttaşlık” bağını koparmak.
Yap-mayın!
Atatürk 10. Yıl Nutku’nu yazarken Türkiye’de yaşayan herkesi içine alacak bir kavram aradı. Sonunda buldu: “Yurttaşlarım!” Atatürk konuşmasında Cumhuriyetin 10. yılını kutladıktan sonra nefeslenir ve bambaşka bir vurguyla seslenir:
“Yurttaşlarım...”
375 kelimeden oluşan 10. Yıl Nutku’nda ekonomiden güzel sanatlara her alana değinir, “Türk milleti” kavramının herkesi kapsadığını ifade eder. Konuşma şöyle biter:
“Ne mutlu Türküm diyene!”
Türk olana değil, damarlarında Türk kanı taşıyana değil, “Türküm diyene”. Yani beyana dayalı bir ortak kimlik.
1912-1922 arasında Anadolu’nun nüfusu 17 milyondan 12 milyona indi. Göç edip gidenler, toprağını bırakıp Kafkaslar’dan, Balkanlar’dan Anadolu’ya gelenler, savaşta yitenler... Kurtuluş Savaşı hep birlikte Balkan, Çanakkale, Birinci Dünya Savaşı ardından verildi.
Bütün bunlardan sonra bir devlet kuruldu. Devletin adım adım çağı yakalayan sağlam temellere oturması için hukuk devrimleri yapıldı. “Yurttaşlarım” büyük devrimlerden biridir.
Anadolu’nun dört bir yanına Kars’a, Edirne’ye, Diyarbakır’a, İzmir’e, Samsun’a Yozgat’a, Bursa’ya, Adana’ya, Van’a, Düzce’ye, 30’a yakın dilin konuşulduğu Sakarya’ya sesleniyoruz.
Hepimizi birbirimize bağlayan en önemli bağ “yurttaşlık”.
Bunun bozulmasına izin vermeyin...
Eyyy iktidar sahipleri...
Yurttaşlık bağına kıy-mayın!