Osman DOST

Tarih: 12.10.2025 19:56

Bu Badireyi El Birliğiyle Aşmanın Yolu: Seçim

Facebook Twitter Linked-in

 

Her ülke, tıpkı bizim gibi, zaman zaman beklenmedik krizlerle karşı karşıya kalabilir. Asıl mesele bu krizlerin farkında olmak, çözüm yolları üretmek ve alınan tüm önlemlere kararlılıkla uymaktır.

 

Kamuda personel alımlarında liyakat mutlaka ön planda tutulmalıdır. “İşe göre personel” değil, “personele göre iş” anlayışıyla yapılan atamalar, kurumsal verimliliği düşürür. Gelişi güzel, eş-dost ilişkileriyle yapılan görevlendirmeler, nitelikli personelin sistemden kopmasına ve yurt dışına göç etmesine neden olmaktadır. Bugün Almanya, İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerin bu nitelikli insan kaynağını adeta el üstünde tuttuğunu görüyoruz.

 

Bir diğer hayati konu ise devletin planlama gücünü temsil eden kurumların kapatılmasıdır. Devlet Planlama Teşkilatı gibi stratejik kurumların tasfiye edilmesi; hesapsız, kitapsız harcamaları beraberinde getirir. Bu da uzun vadede ekonomik ipin ucunun kaçmasına neden olur. Cumhuriyet döneminde kurulan yüzlerce fabrika ve kurum, yalnızca ekonomik değil, stratejik değer de taşımaktaydı. Bugün, o kuruluşların arsaları bile yok pahasına elden çıkarılıyor. Şeker ve gübre fabrikaları, kağıt fabrikaları, devlet üretme çiftlikleri; birer birer ya satıldı ya da uzun vadeli kiralamalarla özel sektörün eline geçti.

 

Eğitimde de benzer bir tablo var. Köy okullarının kapatılması ve taşımalı eğitime geçilmesiyle birçok aile ya şehir merkezlerine göç etti ya da çocuklarını zorlu şartlarda taşımalı sistemle okutmaya çalıştı. Bu süreç köy yaşamını zayıflattı; bilgi kaynağı olarak sadece "hoca efendi"ye başvurulur hale geldi. Tarım ve hayvancılık bu süreçte büyük darbe aldı.Kapatılan okullar ve öğretmen lojmanları çürüyüp harabeye dönerken milyarca milli servet yok oldu.

 

Hayvancılığın çökmesiyle yeni bir sektör doğdu: Et ve canlı hayvan ithalatı. Sırbistan ve Güney Amerika ülkelerinden sıfır gümrükle gelen et ve hayvanlar sayesinde bazı çevreler zenginleşirken, ülkemizdeki üreticiler zarar gördü, hayvancılık yok olma noktasına geldi.

 

Tarımda da benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir zamanlar dünyaya ihraç ettiğimiz birçok tarım ürününü artık dışarıdan ithal eder hale geldik. Üstelik ithalat ürünlerine "sıfır gümrük" uygulanması, yerli üreticiyi daha da zor durumda bırakıyor. Ürününü satamayan çiftçi toprağını terk ediyor, üretimden kopuyor. Bu durum bizi tarımda dışa bağımlı hale getiriyor.

 

Tütün, şeker pancarı, pirinç ve pamuk gibi kayısı, ceviz, fındık, incir ve üzüm gibi stratejik tarım ürünlerini de kaybedersek halimiz harap olur. Dağlarımız, ormanlarımız ve ovalarımız kontrolsüzce kazılıyor, doğamız talan ediliyor. Kıymetli yeraltı kaynaklarımız da elimizden giderse, Türk halkını ayakta tutacak bir şey kalmayabilir.

Bu nedenle herkes aklını başına almalı. Bu gidişe dur demek için halkın hakemliğine başvurmalı ve el birliğiyle bu badireyi aşmalıyız. Gelir-gider dengemizi yeniden kurmalı, ülkemizi tekrar kuruluş ayarlarına döndürmeliyiz. Çünkü uçuruma doğru hızla ilerliyoruz. Her geçen gün, geleceğimiz adına yeni bir fatura kesiliyor.

Artık “birlik olma” zamanıdır. Geç kalmadan,iktidarı muhalefeti(tüm ülke halkı) birlikte hareket etmeliyiz..


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —