Siyasi nitelikli davalarda yargı süreci başlamadan önce kamuoyuna sistematik bilgi sızdırılır. Amaç, “hukuki yargıdan önce toplumsal yargıyı oluşturmak”tır. Kişi ya da kişiler daha mahkemeye çıkmadan kamuoyu nezdinde suçlu ilan edilir. Uzmanlar buna “önyargısal linç” veya “ön mahkûmiyet stratejisi” diyor. Hedefte olan kişiler önce kamuoyunda itibarsızlaştırılmaya çalışılır. Kamuoyuna “Gördünüz mü, bu kişiler böyle” mesajı verilir.
Nereden biliyorsun diye sormayın. Kendi davalarımdan biliyorum.
Şehitlerimiz için paylaştığımız bir sosyal medya mesajı sonrası casusluk ile suçlandım. Hatta “960 saniye yabancı haber ajansı ile görüşmüş, öyle paylaşım yapmış” dendi!
Yani yurtdışı istemiş, ben paylaşmışım.
Manşet manşet yazıldı, televizyonlar bangır bangır programlarında anlattı.
Bizim ise haberimiz dahi yoktu çünkü gizlilik kararı vardı.
Avukat bana sordu. Tarih verilince, Sputnik radyoda o dönemki kitabım Sarmal ile ilgili yaptığım röportaj olduğu ve YouTube’da canlı yayının durduğu ortaya çıktı.
Bangır bangır yayın yapanlar, yazanlar özür diledi mi? Hayır.
Biz bu suçlama ile yargılandık!
Neden anlatıyorum?
Yüksek Performanslı & Jet Hızında Hazır Web Sitesi Natro'da
Zengin Tasarım Havuzundan Seçim Yapın, Natro Site ile Web Sitenizi Hemen Yayınlayın.
Natro
İBB soruşturmasında da aynı süreç yaşandı.
İddianameyi satır satır okumaya devam ediyorum, notlar alıyorum. Özellikle soruşturma aşamasında iddianamede yer alan bilgiler açık açık yazıldı, sosyal medya hesaplarından gündem yapıldı.
Şimdi bu iddiaların bir kısmını arıyorum iddianamede, ama yok!
Mesela İmamoğlu’nun otellerde yapmış olduğu toplantılarda kamera bantlanması ve yanındaki ekibin taşıdığı valiz çok konuşuldu.
Valizlerin para dolu olduğu günlerce yazıldı. Herkes linç edildi.
Oysa valizlerde para değil, rahmetli Kadir Topbaş döneminde alınan jammer (sinyal kesici) cihazları vardı ama ne önemi vardı ki?
Şimdi iddianamede valizlerin içinde jammer olduğu kabul edilmiş.
E peki valizlerde para olduğunu iddia eden kişiler?
Sanki yalan söylememişler gibi iddianameyi anlatıyorlar!
Soruşturma başladığında İBB’de “560 milyar TL’lik soygun” manşetleri atıldı.
Herkes, “Yahu yapmayın, İBB bütçesi bile bu kadar değil” dedi.
Ama dinletemediler.
İddianame çıktı: 560 milyar TL ile ilgili tek satır yok!
Kamu zararının 160 milyar TL olduğu iddia ediliyor, ancak somut tespit yok.
Utanmadan ekranlara çıkıyorlar.
Yine, Fatih Keleş’in evindeki parkenin altında 2 milyon dolar bulunduğu iddia edildi. Ancak iddianamede bununla ilgili de tek satır yok.
“İBB’de rüşvet çarkı! İş insanı tek tek anlattı: Murat Ongun telefonda 20 milyon lira istedi” diye manşet atıldı.
Bakın: Sabah, A Haber, Yeni Şafak, TGRT... Hepsinde hâlâ duruyor haber.
Soruşturma kapsamında müşteki sıfatıyla ifade veren iş insanı C.Ç, Bakırköy’de işlettiği, mülkiyeti İBB’ye ait otoparkın kira sözleşmesinin uzatılması karşılığında Murat Ongun’un telefonda 20 milyon TL istediğini söyledi. 5 milyona yakın para verdiğini anlatan Çakmak, “Rüşvetin ses kaydını dosyaya sunacağım” dedi.
Bırakın sunmayı, iddianamede olay bile yok!
Beykoz’da bir otoparkta İmamoğlu’nun lüks araçları bulundu diye haber yapıldı.
Sonra haber İmamoğlu’ndan Murat Kapki’ye döndü.
İddianamede yer almadı.
Yeni Şafak’ın manşeti:
“İmamoğlu seçimlerde PKK’ye 100 milyon dolar rüşvet verdi!”
İnanılmaz bir durum değil mi?
Bu resmen ihanet.
Ayrıntılarını merak ediyorsunuz; açıyorsunuz iddianameyi:
Tek satır yok!
Sanırım “kent soruşturmasında” göreceğiz o 100 milyon doları.
Bunlar sadece ilk bakışta aklıma gelenler.
İddianame neredeyse 4 bin sayfa, ne tamamen boş ne tamamen dolu. Ancak bir örgüt suçu üretmeye yetmeyecek tutarsızlıklar var. Kabul etmemekle birlikte var olduğu iddia edilen “suçlar” her AKP’li belediyede daha da beterini çarşaf çarşaf bulacağınız klasik durum. Bunun için bırakın aylarca sürecek soruşturmayı belediyelerin Sayıştay raporlarına bakmanız yeterli.
Özgür Özel açıkladı: Gizli tanık “Meşe” var.
Meşe’nin ifadesi iddianamede başka bir gizli tanık “İlke” olarak karşımıza çıkıyor! Yani Meşe’nin ifadesinde yer alan bilgiler kelimesi kelimesine “İlke”nin ağzından anlatılmış gibi yer alıyor.
Dahası Barış Terkoğlu ortaya çıkardı: İddianameye bilirkişi raporu ile “sehven” beş şüpheli eklenmiş. Savcılık bu durumu kabul etmiş.
Şimdi bu durum nasıl izah edilecek?
Bu şüpheye sebebiyet vermez mi?
Bakın, bir durumu daha aktarmak istiyorum:
İddianamede Furkan Hamzaoğlu ve Yüksel Hamzaoğlu ifade vermiş.
İfade 23 satır.
Önce Furkan Hamzaoğlu ifade vermiş, sonrasında da Yüksel Hamzaoğlu ifade vermiş.
Tesadüf! O da 23 satır ve bütün kelime, cümle, virgül aynı!
İddianame mahkemeye sunuldu.
Kovuşturma aşamasında benzer maddi hatalar, tutarsızlıklar daha fazla ortaya çıkacak.
Ancak benim ısrarla üzerinde durmak istediğim, iddianamede belirtilen sahte faturalardır.
Reklam işleri yapan firmaların alt şirketler kurarak kendi aralarında kestikleri naylon faturalar ve kaçırılan vergiler kuruşuna kadar tahsil edilmelidir.
Biz gazetecileriz, ne eksik tartar ne fazla yazarız.
Sunulan soruşturma evrakları ve iddianameye bağlı kalarak gözümüze çarpan çelişkileri, kamuoyunun doğru bilgiye ulaşması için aktarırız.
Gel gör ki iktidar yanlısı kişilerin ortalığı ayağa kaldırdığı iddialar soruşturma sonucunda iddianamede yer almamış.
Ha onlar iktidar yanlısı da biz muhalefet yanlısı mıyız, hayır. Varsa somut delil yazmak bizim görevimiz.