Armağan KULOĞLU

Tarih: 31.10.2025 01:57

Yunan-Rum ikilisi yine işbaşında

Facebook Twitter Linked-in

 “SÖZÜN  ÖZÜ”

Bu ikili ne zaman bir delik bulsa oradan içeri sızıp, Türkiye ve Türklük aleyhinde girişimde bulunmuştur. Tarih boyunca bu durum değişmemiş olup, değişmesi de beklenmemelidir. Sebebi Türklere karşı olan ezeli husumeti ve Türk düşmanlığından beslenmeleridir. Türkiye’yle sorunu olan her ülke ve örgütle, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışıyla hareket ederek bunu fırsata çevirmeyi prensip haline getirmiştir.

NATO içinde müttefik görünmemize rağmen Türkiye’yi zor duruma düşürmek için sürekli fırsat kollamıştır. NATO karargâhlarındaki personelimiz dikkat ettiği konuların başında, Yunanistan’ın oynadığı veya oynayacağını sezinlediği oyunlar için tedbirler alarak etkisiz hale getirmek olmuştur. Devam edeceğinden şüphe yoktur.

Türkiye’nin PKK terör örgütüyle en yoğun mücadele içinde olduğu dönemde, bu örgüte verdiği destek de unutulmamıştır.

Yunanistan ve GKRY, Türkiye’nin İsrail’le olan anlaşmazlığından çıkar sağlamak, Türkiye ve KKTC’nin etkinliği ve güvenliği aleyhinde durumlar yaratmak amacıyla İsrail ile iş birliği içinde hareket etmekte, bunu daha da ileriye götürmeye çalışmaktadır.

Yunanistan’la gerginliği sonlandırmak veya en azından azaltmak için başlatılan karşılıklı ziyaretler ve görüşmelerden bir sonuç alınamayacağı bilinmesine rağmen devam ettirilmektedir. Görüşmelerde esas konulara girilmesi de zaten mümkün değildir. Bu konulara girilmesi halinde Yunanistan’ın haksız ve hukuksuz talepleriyle karşılaşılacağı veya fiilen yaptığı hukuk dışı girişimleri tescil ettirmeye çalışacağı bilinmektedir. Bu nedenle görüşmelerde sadece güven arttırıcı önlemler adı altındaki hususlara değinilmektedir. Onlarda dahi ortaya konan önlemlerin, Türkiye’den talep edilen tavizlerden başka bir şey olmadığı da görülmektedir.

KKTC için hazırlanan yeni bir tuzak

Dış basın, KKTC ve Türkiye’de azınlıkta kalan birkaç basın kuruluşu ve yazar, KKTC’deki seçim sonuçlarını kendilerine göre değerlendirip, “birleşik bir Kıbrıs” yaratma hevesiyle yayınlar yapmakta ve kendilerine göre ortaya koydukları senaryo ve görüşleri paylaşarak bu konuda kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır.
Bunlardan biri de İsrail’in, bölgesel yayılma heves ve çalışmaları kapsamında Kıbrıs üzerindeki emellerini Rumlarla yapılabilecek bir iş birliğiyle gerçekleştirme düşüncesidir. Bu konudaki yazı, “Kıbrıs’ta savaş olur mu? İsrail, Rum, Yunan, KKTC’ye saldırır mı?” başlığını taşımaktadır. Yazıda, son haftalarda, İsrail’in Türkiye’yi tehdit olarak gördüğünü, ilk fırsatta Rumlarla birlikte KKTC’ye saldırıp, Türk Ordusunu Adadan çıkarmayı deneyeceğini, dolayısıyla Kıbrıs’ta bir savaşın yakın olduğunu iddia eden birçok yayın yapıldığını belirtilmiştir.

Bir diğer yazı da BM Genel Sekreteri Guterres’in, Kıbrıs’ta müzakereleri yeniden başlatmak için kararlı olduğu açıklanmaktadır.

Bir başka yazıda da “KKTC yeni Cumhurbaşkanı’nın, federasyon yanlısı olduğu için KKTC’yi sonlandıracağı, Türkiye’ye sırtını döneceği, Türk askerinin Adadan çıkacağı, kendine göre bir federasyon kuracağı…” gibi iddiaların doğru olmadığı belirtilmekte, bu dayanaksız iddiaları ileri sürenlerin de onun ne dediğini öğrenme ve dediklerini anlama gereğini duymayanlar olduğu ifade edilmektedir. Bu konuda herkesin sakin olması ve KKTC’nin dimdik ayakta olduğu vurgulanmakta, yeni Cumhurbaşkanı’nın müzakereler ve federasyon için 5 şartının bulunduğu, bunların da GKRY Hristodulidis tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığı, aksine bunun iki devletli çözümün önünü açacağı söylenmektedir.
Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi KKTC’deki seçim sonucu, dış güçler, BM, AB, Yunanistan ve GKRY tarafından sevinçle karşılanmış ve “Birleşik Kıbrıs” için beklenti yaratmıştır. Şimdi bu durum, İsrail de bahane edilerek savaş korkusuyla güçlendirilip, KKTC ve GKRY’nin BM öncülüğünde müzakerelere başlaması için kullanılmaktadır.

KKTC’nin varlığının devamı için yeni KKTC Cumhurbaşkanı’nın, iyi niyetli olsa da şartlar ileri sürerek müzakere yanlısı olarak görünmesi, konuyu geri dönüşü olmayan bir mecraya sürükleyebilir. Geçmişteki müzakerelerden ve Annan Planı’ndan edinilen tecrübelerden anlaşıldığı üzere, müzakere demenin taviz demek olduğu dikkate alınarak, yeni bir müzakere zemini oluşturulmasına fırsat verilmemesinin daha doğru olacağı değerlendirilmektedir.

Yunan-Rum işbirliğiyle Türkiye’ye veto

Avrupa Güvenlik Mimarisi anlayışı çerçevesinde, Avrupa’nın kendi savunmasını güçlendirmek, dolayısıyla savunma sanayiine yeterli yatırımı yapabilmek için oluşturduğu 150 milyar euroluk “Savunma ve Güvenlik Yatırım Programı” (SAFE) programına Türkiye’nin katılması, AB-Türkiye iş birliğinin NATO’nun da genel savunma kapasitesini güçlendireceği vurgulanmasına rağmen, birlikte hareket eden Yunanistan ve GKRY tarafından engellenmiştir.

Bu konuda Yunanistan, Türkiye’nin 1995 yılında TBMM’de aldığı, “Ege Denizi’nde karasularının 12 mile çıkarılması savaş nedeni sayılır” 'casus belli', kararının iptal edilmemesi halinde, Türkiye’nin SAFE’ye katılımını veto edeceğini açıklamış, bu açıklamanın ardından GKRY de “Toprak işgalini sürdüren veya üye devletlerden birinin güvenliğini tehdit eden hiçbir üçüncü ülke, hiçbir koşulda AB’nin savunma ya da güvenlikle ilgili mali araçlarına katılamaz ya da bunlardan yararlanamaz.” gerekçesiyle Türkiye’nin bu programa katılımını veto etmiştir.

Yunan-Rum ikilisinin Türkiye karşıtlığındaki iş birliğine yeni bir örnek olan bu uygulamadan da gerekli derslerin çıkarılması ve GKRY’nin önümüzdeki 6 ay için AB dönem başkanlığı yapacağının da dikkate alınması önemli görülmektedir.
***
-Kıbrıs Türkiye için tarihi mirastır, güvenlik ve güvenirlik konusudur. Kıbrıs sadece KKTC’yi değil, ondan daha da fazla Türkiye’yi ilgilendirir.

-Kıbrıs; Ada’daki Türkler için, siyasi haklara sahip, güven içerisinde, hür ve egemen olarak varlıklarını devam ettirebilecekleri bir vatana sahip olunması, Türkiye için de ulusal güvenliğinin tehdit edilmesine ve Doğu Akdeniz’deki etki alanının kısıtlanmasına engel olunması ve milli menfaatlerinin korunması meselesidir. Dolayısıyla hem Türkiye hem de KKTC için milli ve bugüne kadar birlikte verilen mücadeleyle, egemen iki devletli çözüme kadar getirilen mukaddes bir davadır.
-Kıbrıs’ta elde edilen hakların ve onun yarattığı etkinliklerin feda edilemeyeceği, elden kaçarsa bir daha ele geçirilemeyeceği dikkate alınmalıdır.

-50 yılı aşkın bir süredir barışın, istikrarın, huzurun ve sükûnetin hâkim olduğu Kıbrıs’ın mevcut statüsünü değiştirmeye çalışmasının, Rum-Yunan ikilisini tatmin etmekten ve Türklerin hak ve hukukunun aleyhinde olmaktan başka bir amacının olmadığı, bağımsız/egemen bir Türk Devleti olarak varlığını devam ettirmesinin uluslararası ilişkiler açısından avantaj sağlayacağı da bilinmelidir.
-Gelinen aşamada, KKTC’nin uluslararası alanda tanınması yönünde çaba gösterilmesine devam edilmesi, federasyon yönünde bir çağrışım olmaması için adının da bir an önce Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KTC) olarak değiştirilmesi sağlanmalıdır.

Sonsuza kadar yaşayacak Cumhuriyetimizin 102 nci yılı kutlu olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —